Ben 32 doğumluyum. İstanbul’da doğumdum. Arnavutköylüyüm. Arnavutköy’ de çocukluğum geçti. Babam ben çok küçük yaştayken, üç yaşındayken, vefat etti , etmiş. Ben hatırlayamıyorum tabii. Sonra ilk mektebe giderken, annem yeniden evlendi. O da bana pek iç açıcı gelmedi. Ben yalnız kaldım. Annem yeni kocasıyla Tokat’a gitti. Ben annanemle, büyük teyzemlerle falan onların yanında büyüdüm.
Darüşşafaka’ya ben 6. sınıfta başladım. İlk mektepten değil. 49’da mezunum.Yani 6 sene kaldık. Demek 43 senesinde girmişim. 49 ‘da da mezun oldum. O zamanlar öyleydi.
Kendi şahsım için söylemek istemiyorum ama o zamanlar Darüşşafakalı çocuklarının üstünde bir baskı oluyordu. Darüşşafaka’ya bir kere yetim çocuğu olarak oraya gelmiş oluyorsunuz. Babası olmayan çocuklar olarak geliyorsunuz. Bu çocuklarda , şimdikilerin nasıl olduğunu bilmiyorum ama bizim zamanımızda, yani sizin zamanınıza gelinceye kadar, hep bir acıklı manzarayla başlanıyordu hayata; Babasız çocuk. Babasız bir çocuğun orda o morali yani özgüveni elde edecek bir atmosfer yoktu. O disiplini korkuyla halletmek istiyorlardı. Ben şimdi tam isimleri söylemiyeceğim ama öyle belletmenler öyle hocalar vardı ki , ben onları görünce korkudan titrerdim. Böyle büyüdük, böyle geliştik. Sonradan da hayatta bunu kolay kolay üzerinizden atamıyorsunuz.
*****
Derslerim iyiydi.
Yani ben sporun, basketbolun, özellikle çocuklara bir özgüven kazandıracağı kanaatindeyim. Neden ? Çünkü, çocuk kendiyle uğraşmaktan, gelişmekten hergün o potaya attı – atamadı derken, atmaya-sokmaya başladığı zaman kendine olan güveni artıyor. Sonra Basketbol bir paslaşma oyunu. Yani hem sabah bütün gün öğlene kadar çocuğa antreman yaptırıp özgüvenini hatta egosunu geliştiriyorsunuz ve akşam takım antremanı başladığı zaman o egosunu paylaşmayı öğretiyorsunuz. Ee… bundan daha iyi bir sistem olmaz.
(Yalçın Ağabey’in tüm hayatı basketbola adanmış. Okul anıları hakkında pek fazla konuşmuyor. Okul’daki ders durumu, hocalarla ilişkileri vs konularındaki sorularıma kısa cavaplar veriyor. )
Ben Darüşşafaka’da iyi bir talebeydim. Tembel değildim yani. Derslerim iyiydi. Hiç sınıfta ikmale falan kalmadan son sınıfa kadar geldim ve mezun oldum.
Liseyi bitirdikten sonra Mülkiye’ye gitmek istiyordum. Ankara’ya gidemeyince İstanbul’da Jeoloji’ye girdim. Üniversiteyi bitirince doktora yaptım. Doktora’yı bitirmek mümkün olmadı. Tabiatıyla tüm öğrencilik yaşamımda Darüşşafaka’da edindiğim bilgiler temelimi teşkil ediyordu. Darüşşafaka’da o zaman lisan Fransızcaydı. Sonradan tabii İngilizce Fransızca’dan daha geçerli oldu. Onu öğrenirken biraz zorluk çektim. Fakat bugün, son zamanlardaki hayatımda hep internetteyim. Yani günde 6 saat- 8 saat internette uğraşıyorum. Öğrenmeye çalışıyorum. Bir şeyi öğrenmenin sonu olmadığını öğrendim. Hala hergün birşey öğrenmeye çalışıyorum ve beni iki şey mutlu ediyor: Bir tanesi hayatıma bir gaye katmak. Bu gaye Darüşşafaka’ya faydalı olmak oldu. Çünkü ne düşünürsem Darüşşafaka için düşünüyorum. İkincisi de öğrenmenin sonu yok. O gün bir İngilizce kelime öğrensem akşamı mutlu oluyorum. Bunların hepsinin temelinde Darüşşafaka var.
*****
Basketbola adanan bir ömür…
(Yalçın ağabey daha fazla okul ile ilgili sorularıma dayanamayarak basketbol anılarına geçiyor.)
Arnavutköy’de biraz kendimize geldiğimiz zaman, Şengül isimli bir abimiz vardı; o zaman Milli Takım Basketbol antranörü. Orada yaşıyordu. Türkiye’ye ilk modern basketbolu getiren odur zaten. Benim de boyum uzayacak falan gibiydi. Beni yanına aldı, arada bir gel oynayalım, sana öğreteyim, falan dedi. Ve öyle başladık basketbola. Arnavutköy’de başladık. Ama öyle bir şeydi ki, yani pota falan yoktu olduğumuz yerde. Çıkıp Kolejde oynuyorduk. İnanmakta güçlük çekeceksiniz ama Arnavutköy’ün altında potaları sırtımıza yükler , yukarı çıkardık. Orada atardık , bir-iki tane.
Ben Darüşşafaka’da futbol meraklısı idim. Zaten bütün spor dallarının önünü o zamandan beri futbol tıkıyor. Herkes futbolcu oluyor. Çünkü neden? Çocukken iki tane taş koyup yan yana, bir de top verirlerse kaleye şut atmaya başlıyorsunuz. İş çok kolay. Basketbol öyle değil. Basketbol için bir pota lazım, bir saha lazım. Darüşşafaka’ya gittiğim zaman ben futbol oynuyordum. Okul takımında sağ açık oynuyordum. O yıllarda Vefa’da oynanıyordu maçlar; Vefa stadında. Vefa’nın da o zamanlar en iyi oyuncusu Galip ağabeydi. Galip ağabey oranın kralıydı. Bir gün bizim oynadığımız bir maçı izliyormuş. O lise maçında o kadar kötü oynamışım ki, adam kenardan bar bar bağırıyordu, “Nerden buldunuz bu adamları , nerden buldunuz bu herifleri! ” diye. Benim aklım başıma geldi ki, bize futboldan hayır yok. Ben o zaman tamamen Basketbol’a döndüm. Benim Basketbolcu olmama sebep Galip’tir. Bağıra çağıra beni basketbola yöneltti.
Basketbol oynamak Darüşşafaka’da o zamanlar kolay değildi. Futbol sahasının yanında küçük bir kapalı salon vardı. O kapalı salonu da okul ambar olarak kullanıyordu. İnşaatlar için falan. Orda hep çimento paketleri bulunurdu. Basketbol’a başladım diye çimento paketlerini kaldırdık. Kaldırdık ama, bir sene boyunca her dripling yapışımızda, topu yere vurduğumuzda yüzümüze çimento tozları gelirdi. Sonra yavaş yavaş düzelir gibi oldu. Salon yemekhanenin tam karşısındaydı. Yemekleri en önce ben bitiriyordum ki orda sıram olsun, salonu kapayım diye. Ve öyle başladım basketbola Darüşşafaka’da.
Benle beraber sınıf arkadaşlarım vardı. Onların hepsi benimle beraber oynamaya başladılar. Ve iyi bir takım oluşturduk. Basketbol sevgisi Darüşşafaka’da öyle başladı. Bizden önce de Cemil Sevim ve birkaç kişi varmış. Cemil Sevim Mülkiye’de oynuyordu o zamanlar. Okulda basketbolu belki ilk o oynamış olabilir ama basketbol bizim zamanımızda popüler oldu ve sevildi.
(Okulda Basketbolcu olmanız size bir ayrıcalık getiriyor muydu?)
Eee.. Yani tabii. Ben daha okulda okurken Galatasaray’da başladığım için bir kısmının hayranlığını kazanıyorduk, bir kısmının da nefretini. Yani ben bu kadar sene Darüşşafaka Kulübünün gelişmesine yardım etmişim, Darüşşafaka’nın antranörlüğünü yapmışım ama Darüşşafaka forması giymemişim. Yani kulüp formasını söylüyorum. Onun ezikliğini, üzüntüsünü çekiyorum. Bugünkü çabamın altında hala onu da ödeme uğraşım var.
*****
Ali Sami Yen ve GS’li yıllar…
Ama ben liseyi bitirdiğim sene Mülkiye’den burs almıştım; 90 liraydı. Mülkiye’den burs almıştım fakat Galatasaray’ın da genç takımında lisanlı idim. Eski basketbolun en büyük ismi Turgut Atakoğlu bir gün bana, “Gel Yalçın, seni bir yere götüreceğim” dedi. Gittik Hüsnü Galip sokağına; orada bir odaya girdik. Odada fevkalade kibar bir adam vardı. Turgut abi, “Bu arkadaş Mülkiye’ye gitmek istiyor, biz de burda kalsın istiyoruz” dedi. Adam, “Aaa,… Biz sizi tanıyoruz. Kaç para alıyorsun?” dedi. “Doksan lira” dedim. Ben İstanbul’da kalmaya can atıyorum tabii. “Peki biz sana 100 lira veriyoruz kalır mısın?” dedi. Ben de kalırım, dedim. Çıktık kapıdan, Turgut Ağbiye “Kim bu adam?” dedim. “Ali Sami Yen”dedi.
Profesyonel basketbola öyle başladım ve öyle başladığımız için de Galatasaray’dan ayrılmak kolay olmadı. Biz Galatasaray’da üçe üç falan basketbol oynardık. Bizle beraber Turgay Şeren de oynardı. Sonra o kaleci oldu. Darüşşafaka’yı bitirdikten sonra Darüşşafaka’ya koç oldum. Çok genç yaşta koç olmuştum. O yıllarda Türkiye Ligi yoktu. Sadece İstanbul Ligi vardı. Bir sene İstanbul şampiyonu olduk. Fakat ben Darüşşafaka’da hiç oynayamadım. Ama Darüşşafaka Spor Kulübünün yeniden kurulmasında epeyce bir katkım oldu.
Darüşşafaka Spor Kulübü bugün 60 senedir ligde… Çok büyük başarıdır bu. Neler geldi, neler geçti… Eczacıbaşılar, Tofaşlar, şunlar bunlar… Hepsi şirket takımları ama Darüşşafaka bir lise takımı da olsa, lise takımı olarak 60 senedir hiç küme düşmedi. Bu başarı henüz kabul edilmiş değil. Eee… Yeterli önemsemeyi almış değil Türk Kamuoyunda. Son senelere doğru da işte bu salon burda yapıldıktan sonra daha fazla anılmaya başlandı.
Basketbolun eskiden olduğu kadar okulda sevilmez hale geldiğini hissettim ben.Yani şimdi bakıyorum okulda badminton oynuyorlar, tenis oynuyorlar falan filan… Ama basketbol seyiri yok. Ayhan Şahenk’te maçlar oynanırken Darüşşafakalı taraftar çocuklar maça gelmiyorlar. Çok iç açan bir manzara değil bu. Üzücü bir manzara.
Ben artık kendimi Darüşşafaka okuluna adadım. Çünkü insan hayatının sonuna yaklaştığı zaman kendi kendine nedir gaye diye soruyor. Ne yapmak istiyorsun geriye kalan ömründe? Ben Darüşşafaka’ya faydalı olmak istiyorum. Ona olan minnetimin bir kısmını ödesem mutlu olacağım. Onun içindir ki, okul bahçesinde bir salon yapmaya başladık. Nerdeyse bitti. Orada ekseriyetle kız çocukları basketbol oynasın istiyorum. Eğer kızlar basketbola sevgi gösterirse basketbol gelişir. Futbola karşı basketbolun tek avantajı zaten o. Kızlar basketbol oynayabiliyorlar, futbol oynayamıyorlar. Zaten Allah’tan bir de futbol oynasalardı gazetelerde artık basketbol için tek kelime koyacak yer bulunmazdı. Ben Darüşşafaka’ya kız basketbolunu sevdirmeye başlıyorum. Bu sene ona hazırlanıyorum.
Ben yeni bir hareketi okulda başlatmaya uğraşıyorum. Türk çocuğunun basketbol’a yeteneğinin diğer sporlardan daha fazla olduğuna inanıyorum. Daha fazla yeteneği olduğunu düşünüyorum. Ama bu yeteneği de sonuna kadar kullanamıyoruz. Çünkü herkes oyuncu yetiştiriyor ama sonradan oyuncu geliştirmek diye bir şey yok. Herkes bir yere kadar geldiğinde, yeteneğinin yarısı kadarına, ‘Tamam’ diyorlar. Aslında yeterli değil. Çünkü üst tarafı boş kalıyor. Türkiye’de de bunu yaymak istiyorum. Belki bunu Darüşşafaka’nın içinde yaparım. Yani, gelişmeler nasıl olacak bilmiyorum. Önümüzdeki sene daha çok belli olacak.
Ben Darüşşafaka’nın emrindeyim. Oraya yazdım işte “Darüşşafaka Sen Bizim Herşeyimizsin”diye. Bu laf bana çok dokunaklı geliyor. Heyecanlandırıyor beni. Buna benzer kim ne isterse oraya ilan, afiş koymaya da hazırım.Ya ben şunu fark ediyorum; Herkes yaşlandıktan sonra, yani şimdi orta yaşlı olanlar sonra fark edecekler, koşuda son turlara gelindiği zaman, Darüşşafaka’ya olan borç insanın omuzlarında çok fena yük yapıyor. Ona karşı bir şey ödemek zorundasınız. O sevgi gitgide artıyor, başka bir şeyde düşünemiyorsunuz.
Ben bu duygularımın mezunlar cemiyetinde de anlaşılmasını istiyorum. Neden? Çünkü ben yaşıyorum , yaşadıklarımı ileterek hem sporu geliştirmek hem de Darüşşafaka’nın önemini vurgulamak istiyorum. Darüşşafaka mezunlarının yeniden omuz omuza olmalarını sağlamak istiyorum. Bir parça olsun yardımcı olmak istiyorum.