FUTBOL KULÜPLERİNİN YÖNETİM ERKLERİ: YÖNETİM KURULLARI
Dernekler kanunu ve kulüplerin tüzüklerine göre, genel kurul yönetim kurulunu seçer. Yönetim kurulu da ilk toplantısında aralarından bir üyeyi başkan seçerler. Gerçek hayatta tam tersi uygulansa da her seçimden sonra bu ritüel uygulanır.
Şimdi biz gerçek yaşama dönelim ve ülkemizde kulüp yönetimlerinin nasıl işlediğine bakalım. Analizimize kulüp başkanları ile başlayalım:
Başkanlar yönetim kurulu listelerini hazırlarken pek çok kriteri dikkate almak zorundadır. Şayet kulübün mali durumu iyi değilse kulübe para aktarmak ve kredi bulmak gerekmektedir. Dolayısıyla, öncelikli olarak kendisi ile birlikte kulübe borç para verecek, ya da kredi imkanları sunacak kişileri bulması gerekmektedir. Genel olarak bu kişiler 3-4 kişidir.
Bir sonraki aşama genel kuruldaki oy potansiyelini dikkate almaktır. Şayet hiçbir grupla temas kurmadan seçimi kazanma şansı varsa listesinin diğer elemanlarını özgürce belirleyebilir. Şayet yoksa gruplarla pazarlığa oturulur. Bu pazarlıkta yönetim kuruluna üye sokmaktan, teknik direktör ve futbolcu alımına, derneklerin desteklenmesine, kulübe personel koymaya hatta ücretsiz bilet alımına kadar pek çok konu müzakere edilir. Müzakereler sonucunda başkan adayı yönetim kurulu listesine grupların ‘önerdiği’ adaylardan bazılarını almak zorunda kalır.
Bu kişiler de listeye eklendikten sonra, medyada kendine yer bulan, camianın sevip saydığı ama kendisine de ayak bağı olmayacak bir iki kişi listeye yazılır. Bu durumda 17-18 kişilik listenin yarısı tespit edilmiş olur. Geriye kalan üyeler ise mesleğinde başarılı olmuş, iyi mevkilere gelmiş ve takımına tutku ile bağlı olduğu bilinen kişiler arasından seçilirler. Ülkenin siyasi iklimine göre, bu kişilerin arasına siyasilerin ve önemli bürokratların önereceği kişiler de dahil edilirler. Bu kişilerin görevi bürokrasi ile işleri çözmek ve siyasilerin desteğini almaktır.
Şayet kulüp başkanı seçim öncesinde gruplarla pazarlığa oturmamış ve kendi listesini seçtirmişse işi kısmen kolaydır. Genel kurulda deklare ettiği projelerini ve kafasındaki yönetim modelini kolayca uygulayabilme imkanı bulacaktır. Ama yine de yönetiminde çatlak sesler çıkma ihtimali vardır. Bunu engelleyebilmek için görev dağılımını iyi yapabilmesi gerekmektedir. Ancak yönetime aldığı kişilerin pek çoğu ile sadece seçim öncesinde tanışmıştır. Kimin ne yapabileceğini görebilmesi için zamana ihtiyacı vardır ama zaman yoktur. Bir-iki hafta içinde görev bölüşümü yapmak zorundadır. Bu görev bölüşümü genelde hayal kırıklıklarına ve küskünlüklere neden olur.
Bu küskünlükleri gidermek, yol arkadaşlarını motive etmek başkanın görevidir. Bu çok zor bir görevdir. Daha önce pek çoğu ile çalışmamış, birlikte bir şeyler paylaşmamış 17-18 değişik karakterle karşı karşıyadır. Üstelik bu kişiler genel olarak kendi mesleklerinin zirvesinde olan, egoları yüksek kişilerdir. Yönetim kuruluna seçildikten sonra egoları daha da şişmiştir.
Pek çok değişik özelliklere sahip olmalarına rağmen futbol kulübü yöneticilerinin ortak özellikleri de vardır. Tüm futbolcular gibi yöneticiler de futbol dergilerinin ve gazetelerin spor sayfalarını satır satır okurlar. Acaba spor sayfasının köşesinde adları geçiyor mu geçmiyor mu, acaba övülüyorlar mı yoksa eleştiriliyorlar mı? Kendilerinden mi yoksa diğerlerinden mi daha çok bahsediliyor gibi konular onlar için büyük önem taşır ve ruhsal durumlarını derinden etkiler; olumsuz veya olumlu yazılar bazılarının daha da çok sertleşmelerine neden olur veya aşırı havaya girmelerini sağlar. İnsanın doğasının gereği budur.
Yöneticilerin görev dağılımı bu ruhsal halden dolayı daha da önem kazanır. Kimden daha çok bahsedilecek, kim medyada daha çok görünecek, kim daha çok takdir kazanacak? Bu görev dağılımı konusuna geçmeden önce bir de yöneticileri yönetim tarzlarına göre sınıflayalım;
İdealist yöneticiler: Her taraftar kulübünün sorunlarıyla ilgili olarak kendine göre bazı çözüm önerileri ve projeler geliştirirler. Ah bir yönetime girsem, bunları uygulasam kulüp 20 yıl ileri gider, diye hayal kurarlar. İdealist yöneticiler tam da bu tip taraftarlardır. Yönetime girmeden önce onlarca proje geliştirmişlerdir. Bu projelerin kulübe çok büyük katkılar sağlayacağına inanırlar. Bu projelerini uygulatmak için ilk günden itibaren ateşli bir mücadeleye girerler.
Çoğunlukla fikirleri ve projeleri gerçekten iyidir. Getiri ve götürü hesabı yapıldıktan sonra gerekli revizyonlarla birlikte uygulanmaya konsa son derece yararlı olabilecektir. Ancak İdealist yönetici acelecidir. Derhal fikrinin, projesinin uygulamaya konulmasını ister. Projeyi sunmak için doğru zamanı beklemez. Olası riskleri göz ardı eder.
İdealist yöneticilerin zeki olanları her toplantıda ortaya bir fikir atmaz. Doğru zamanı bekler. Doğru zaman geldiğinde de diğer yönetim kurulu üyelerini ikna etmeyi bilir. Fikri ya da projesi kabul edildikten sonra da uygulamayı diğerlerine bırakır. Bazı İdealist yöneticiler ise çok sık yeni fikir ve proje getirdiklerinden komik duruma düşebilirler.
Her yönetim kurulunda İdealist yöneticilerin bu çılgın fikir ve projelerine dur diyen bir yönetici gurubu vardır; bunlara genellikle Ayak bağı denilir.
Ayak bağı yöneticiler: İdealist yöneticilerin çılgın ve riskli projelerine dur diyecek birileri olmalıdır. Bunlar her yönetim kurulunda mevcuttur ve Ayak bağı olarak adlandırılırlar. Bu gurup yöneticiler genellikle finans ve muhasebe kökenliler ile yönetime girerken finansal katkıda bulunmuş yöneticilerdir. Bir kulüp için İdealist yönetici tipi ne kadar gerekliyse bu tip yöneticiler de o denli gereklidir. İdealist yöneticilerin tam karşısında yer alır ve konuya sağduyulu bir bakış açısıyla nesnel boyut kazandırdıkları için eşit derecede gereklidirler.
Tartışmalar sürecinde güncel bazı gerçekleri gündeme taşırlar. İdealist yöneticilerin bu tavrı başkanın yönetim içerisinde yıpranmasını engeller. Başkandan önce ‘hayır’ diyerek başkanın zaman kazanmasını sağlarlar.
Lider yöneticiler: Genellikle daha önce yöneticilik tecrübesi olan ve/veya mesleğinde de gerçekten lider olan yöneticilerdir. Çok fazla konuşmazlar ama tüm diğer yöneticilerin saygısını kısa zamanda kazanırlar. Başkanın görüşlerine en çok başvurduğu kişilerdir.
Bu gurup yöneticiler İdealist ve Ayak bağı yöneticiler arasında bir denge unsurudurlar. Yaptıkları tarafsız yorumlarla hem herkesin saygısını kazanır hem de karar almayı kolaylaştırırlar.
Asker yöneticiler: Bu tip yöneticiler genellikle İdealistler ile Ayak bağı yöneticiler arasındaki tartışma ve kavgalara katılmazlar. Kendileri de pek fazla fikir üretmezler. Sadece başkanın vereceği direktifler doğrultusunda hareket eder ve verilen görevleri en iyi şekilde yapmak için sesiz sedasız çalışırlar. Genellikle, pek çok işin gerçekleşmesinde, geri planda çalışan bu tip yöneticilerin emeği vardır. Ama başarıları hep başkaları tarafından üstlenilir ve hak ettikleri övgüyü alamazlar.
Suya sabuna dokunmayanlar: Bu tip yöneticiler, İdealistler ile Ayak bağı yöneticiler arasındaki tartışma ve kavgalara dahil olur ve rüzgara göre taraflarını seçerler. Hiç iş yapmadığı halde camiada ve medyada çok iş yapıyormuş izlenimi verirler. Kendilerine ne zaman ihtiyaç duyulsa mutlaka çok önemli işleri vardır. Ama balonları kısa zamanda patlar ve deşifre olurlar.
Genel olarak başkanların kulübü birlikte yöneteceği arkadaşlarının yönetim tarzları budur. Asıl zor olan bu tarz yöneticiler arasında yapacağı dengeli görev dağılımıdır.
Hemen belirtmeliyim ki, futbol kulüpleri için 17-18 kişilik yönetim kurulu üyeliği sayısı son derece gereksizdir. Zira ideal sayı 7-8 arasındadır. Pratiğe baktığınızda da kulübün tüm iş yükünü bu 7-8 kişi çekmektedir. Kulüplerin yönetim kurulu üye sayılarının bu kadar yüksek olmasının en önemli sebebi gurup temsilcilerinin yönetime girme beklentilerinin karşılanmasıdır. Bir diğer neden ise, siyasiler ile yüksek bürokratlardan gelecek olan aday önerilerini karşılamaktır. Başkanlar zaten yönetim kurullarını oluştururken birlikte hareket edeceği bu 7-8 kişiyi öncelikli olarak belirler. Hızlı ve rahat hareket edebilmek için yönetim kurulundan bağımsız olarak bu kişilerle ‘İcra Komitesi’ adlı ayrı bir yönetim erki oluşturur ve yönetim kurulunun pek çok yetkisini bu yeni erke devrederler.
Futbol kulüplerinde en prestijli görevler;
• İkinci Başkanlık
• Futbol Komitesi Başkanlığı
• Genel Sekreterlik
• Başkan Yardımcılığı
• İletişim Komitesi Başkanlığı
• Mali İşler Komitesi’dir
Bu komitelerin haricinde, transfer dönemlerinde oluşturulan Transfer Komitesi de oldukça prestijlidir.
Başkan bu görevlerden ilk ikisine en çok finansal katkıyı sağlayan üyeleri getirir. Zira bu görevler, seçim öncesinde yönetim kurulu listesi oluşturulurken, verilecek finansal katkının büyüklüğüne göre pazarlık masasına konulmuştur. Genel Sekreter ise kulübün fiilen yönetilmesinde önemli görevler üstlendiğinden, başkanın çok uzun yıllardır tanıdığı ve güvendiği bir kişiye tevdi edilir.
Başkan yardımcılıkları ise söz verilen kişi sayısına göre artırılır veya azaltılabilir. Genellikle Lider yönetici sınıflamasına giren yöneticilere verilir. İletişim Komitesi Başkanlığı ise genel olarak medyadan gelen ya da popüler kişilere verilir. Aslında bu görev ateşten gömlektir; tüm diğer üyeler medyada görünmek istediğinden bir türlü disiplinli bir şekilde çalışma imkanı bulamaz. Özellikle de Futbol Şube Sorumlusu ile medyaya bilgi verme konusunda aralarında hep ihtilaf vardır. Mali İşler Komitesi ise çok önemli olduğundan, başkanın eskiden beri tanıdığı ve güvendiği bir mali işler uzmanına teslim edilir.
Her kulüpte nerdeyse üye sayısına eşit komite mevcuttur. Tüm üyelere birer komite başkanlığı ya da başkan yardımcılığı mutlaka düşer. Aksi takdirde başkan bu üyeleri motive edemez.
Ülkemizdeki futbol kulüpleri henüz kurumsallaşmayı beceremediğinden yönetim kurulu üyeleri birer icra elemanı ya da kulüp profesyonel çalışanı gibi hareket ederler. Kendilerinin görevinin karar almak ve alınan kararın doğru uygulandığını denetlemek olduğunun farkında değildirler. Her işi kendileri halletmeye çalışırlar. Kulüp dışındaki işlerinden ayırabildikleri vakitte bu işleri yapmaya çalışırlar. Kulüp içinde yetki ve sorumluluk devri yapabilecekleri elemanları ya yoktur ya da güvenmezler.
Başkanın görevi bu yönetim kurulunu uyum içerisinde çalıştırıp, kendi plan ve projelerini hayata geçirmektir. Ancak kurumsallaşmalarını tamamlayamadıklarından hem başkan hem de yönetim kurulu üyeleri seçilirken verdikleri sözlerin önemli bir kısmını yerine getiremezler.
Her kulüp başkanı, yönetime geldiğinde ilk yapacağı icraatın kulübü kurumsallaştırmak olduğunu söyler. Ama yönetime geldiğinde ise kurumsallaşma onun öncelikleri arasında yer almaz. Çünkü ülkemizdeki kulüp başkanlarının önemli bir bölümü kurumsallaşmış şirketlerden ya da yapılardan gelmemektedirler. Onların alıştıkları yönetim tarzı, Patron Şirketi yönetim tarzıdır. Dolayısıyla ülkemiz futbol kulüplerinden tam anlamıyla bir kurumsallaşma hamlesi beklenmemelidir.
http://www.yurtgazetesi.com.tr/futbol-kuluplerinin-yonetim-erkleri-yonetim-kurullari-makale,10670.html