Her ölüm erken ölümdür.
Hele ki daha yapabileceğin çok şey varsa bu dünyada…
Kazım Usta, senin yapacağın o kadar çok şey vardı ki, bu gidişin pek şık olmadı.
Beşiktaş’ta yöneticilik yaptığım dönemde en çok didiştiğim ama en çok sevdiğim yazardın. Yazılarında neden en çok bana yüklendiğini sorduğımda, “Senden çok şey yapmanı bekliyorum da, ondan” derdin.
Yönetimden ayrıldıktan sonra ben Birgün’de yazmaya başladım. Bir süre sonra yazdıklarımın senin yazdıklarına nerdeyse karbon kopyası kadar benzediğini fark ettim. Bu konuda çok şaka yapardık birbirimize. Kim kimi kopyalıyor bir türlü belli olmadı be Usta. Bu saatten sonra, ben senden kopya çekiyordum desem kabul etmezsin, biliyorum.
Düzgün adamdın Usta. İnandıklarını yazdın hep. Çok kimseyi kırdın yazdıklarınla. Ama, senin hışmına (!) uğramış kişilerden biri olarak iyi biliyorum ki, hiçbir zaman kırmak niyetiyle yazmadın sen. Sadece inandığın doğruları yazdın. En çok da, “Beşiktaş’ın Cesur Kalbi” dediğin Çarşı Grubu hakkında yazdıkların dolayısıyla eleştirildin. Taraftara “yağcılık” yaptığın bile söylendi. Sana birgün, Çarşı Grubuna karşı duyduğun sempatinin nedenini sorduğumda, “Ben de aynen onlar gibi seviyorum Beşiktaş’ı. Ondandır herhalde” demiştin. Keşke tüm Beşiktaş’lılar senin gibi sevebilseydi be Usta !
En son geçtiğimiz yaz Bodrum’da telefonlaştık. Gazetelerden okuduğum kadarıyla hastalığın tehlikeli bir duruma dönüşmüştü. Ama hiç umutlarını yitirmemiştin sen. Cıvıl cıvıldı sesin. Beni teknene davet ettin; “Gelirsen bir kadeh rakı içmeye de bahanem olursun” demiştin. Gelmedim, gelemedim… Bu görüşmenin, son görüşme olacağını hissediyordum. Senin morale ihtiyacın vardı. Bense, gelirsem sana son görüşmenin hüzünlerini getireceğimi biliyordum. Buna hakkım olmadığını düşündüm.
Kazım Usta,
Kendi deyişinle maçı uzatmalarda beraberliğe taşıdın ama uzatmalarda yediğin ofsat golle mağlup oldun. Keşke bu maçı Tahkim’e götürecek imkanımız olsaydı. Buz gibi ofsayttı bu gol .
Yolun açık, mekanın ışık olsun Usta…