PVR ile Geri Dönen Video Efsanesi Reklamcıları Yeni Çözümlere İtiyor

0
416

Video cihazları 80’li yıllarda çok önemli bir mecra olarak hayatımıza girmişti. Tek TV kanalının yayında olduğu bir dönemde, izleyicilere alternatif yayın sunuyor olması ilgi çekmiş ve video film kulüpleri her sokak başında hizmet vermeye başlamıştı. Ancak, 90’lı yılların başlarında özel TV kanallarının yayın hayatına girmesi ve yayın çeşitliliğinin artması, video’ya olan ilgiyi azaltmış, zamanla da ortadan kalmasına neden olmuştu.

Ancak video’lar tekrar hayatımıza girmek için atağa kalkmış durumda. Bu kez hem de digital olarak geri geliyorlar. Amerika başta olmak üzere pek çok gelişmiş ülkede hızla yayınlan PVR’lar (Personal Video Recorders) reklamcılar için bir kabus haline geldi bile. İsterseniz kısaca PVR’ların nasıl çalıştığına bir göz atalım:

PVR’lar fiziksel olarak bildiğimiz video kayıt cihazlarına benziyorlar. Bir kutu ve bir uzaktan kumanda aletinden oluşuyor. Bu cihaz sayesinde en beğendiğiniz dizileri, en sevdiğiniz yönetmenin filmlerini, canlı yayınlanan bir tartışma programını ya da en sevdiğiniz müzik eğlence programını kaydedip, istediğiniz zaman seyredebiliyorsunuz. Ayrıca, bu kayıt işlemini yapmak için evde olmanıza da gerek yok; Gerekli programlamayı yaptığınızda sistem otomatik olarak kayıda başlıyor.

Programlamayı bizzat PVR vasıtasıyla yapabileceğiniz gibi, internet üzerinden de yapabilirsiniz. Bu hizmeti Amerika’da ilk kez TiVo isimli bir şirket başlattı. TiVo, izleyicilerin taleplerini dikkate alarak gerekli kayıtları onlar adına yaparak, evlerindeki PVR’lara otomatik olarak yüklemekte ve hizmet karşılığında bir ücret almaktadır. Ancak TiVo’nun hizmeti yalnızca gelen talebe yönelik olarak gerçekleşmiyor. TiVo, “öğrenen” bir sistem oluşturmuş. Örneğin, sizin sevdiğiniz dizileri, ya da sevdiğiniz artistleri sizin seyretme alışkanlıklarınızdan tespit ederek, siz talepte bulunmadan da sizin adına kayıt edebiliyor.

Amerika’da PVR sahipliliği 2005 yılının başında 3 milyon haneye ulaşmış durumda. 2007 yılında tüm Amerikan hanelerinin %17’sinin PVR kullanacağı tahmin ediliyor. Geçtiğimiz yıl yapılan araştırmalar, PVR sahiplerinin haftada ortalama 2000 dakika program kaydı yaptığını ortaya koymakta. Bu sürenin yaklaşık 1500 dakikası TiVo gibi operatör firmalar tarafından yapılmakta. Bu durum, George Bush’un 1988 yılında söylediği,” Umarım bir gün Amerikalılar videolarını programlamayı öğrenirler” sözlerinin halen gerçekleşmediğini göstermekte.

Buraya kadar her şey güzel gözüküyor. Ancak, bu alet sayesinde, kaydedilmesini istediğiniz programları reklamları hızla atlayarak seyredebiliyorsunuz. İşte reklamcıların kabusu burada başlıyor. Amerika’da yapılan araştırmalar, PVR sahiplerinin %64’ünün reklamları hiç seyretmeden geçtiğini, %26’sının ise önemli bir bölümünü seyretmenden geçtiğini ortaya koymakta. Reklamcılar ve Medya Dünyası bu cihaza karşı alacakları önlemleri hareretle tartışmaya başladılar bile.

Medya kesimi, artık izleyicinin önüne “ne koyarsan, yer” devrinin geçtiğinin farkındalar.  Program içeriği artık çok önemli hale geldi. Çünkü izleyici kendi seçimini yapabiliyor. Dolayısıyla TV kanalları daha seviyeli ve tematik yayınlar yapmak zorundalar. (Rating’lerden dolayı program kalitesinin düştüğünü iddia eden TRT ve RTÜK gibi kuruluşlar için bu cihaz bir çıkış yolu olabilir .) Reklamcılar ise, iki önlem üzerinde yoğunlaşmış durumdalar; Program sponsorluğu ve ürün yerleştirme (product placement).

Bu iki önemli silahın ülkemizde çok verimli bir şekilde kullanılmadığını düşünmekteyim. Amerika ve Avrupa’da sponsorluk işi yapan ajansların faaliyete geçmesi nerdeyse onbeş yılı aşmış olmasına rağmen ülkemizde henüz tek bir sponsorluk ajansı bile yok. PVR’lar bir gün elbet ülkemizde de kullanılmaya başlanacak. Hem de çok kısa bir süre içerisinde. Korkarım reklam ve medya sektörlerimiz bu cihazlara hazırlıksız yakalanacaklar.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here