Şike İddiaları ve Camianın Tavrı

0
686

Sporda şikenin gelişmesi ve yaygınlaşmasına etki eden üç temel etken vardır;
a)      Profesyonelleşme,
b)      Sporun endüstrileşmesi
c)      Müşterek bahislerin yaygınlaşması

Yukarıda belirtilen etkenlere ek olarak, gerek uluslararası alanda gerekse ülkeler bazında şikeye karşı caydırıcı hukuki cezaların olmayışı da şikeyi yaygınlaştıran başka bir etken olmuştur. UEFA ve FIFA şikeye karşı caydırıcı cezaları yönetmeliklerine daha yeni koymuşlardır. Buna karşın kendi organizasyonlarının en üst seviyesinde dahi rüşvet ve şike ikilisini engelleyememektedirler.

Müşterek bahis oynan her yerde şike de söz konusu olmaktadır. Teknolojinin gelişimi ve özellikle internetin yaygınlaşması ile birlikte şike uluslararası mafyanın eline geçmiş ve daha da yaygınlaşmıştır. Günümüzde şikenin patronları Uzak Doğu mafyasıdır. Nerdeyse tüm dünyadaki şike girişimleri Uzak Doğu mafyası tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu konuya bir sonraki makalemde daha detaylı değineceğim.

Tüm dünyada yasa koyucular bir yandan şikeyi önlemek için yasalar hazırlarken bir yandan da müşterek  bahis oyunlarını da yasallaştırmışlardır. Müşterek bahis oyunlarının yasallaştırılması, denetim altına alınması açısından son derece olumlu olmuştur. Ancak, bu yasalar, müşterek bahislerde yapılan manipülasyonlara karşı henüz caydırcı cezalar içermemektedir. Örneğin, geçtiğimiz yıllarda Trabzonsporlu futbolculardan Gökdeniz Karadeniz ve Fatih Tekke’ye bu konuda uygulanan cezalar TFF’nin idari cezaları dışında çıkamamıştır.

Türk futbolunda şike herkesçe bilinen ancak dokunanı yakan bir olgu idi. Galatasaray ile Beşiktaş’ın şampiyonluk için yarıştığı 1986-87 sezonunda Galatasaraylı yöneticilerin Malatyasporlu  futbolculara teşvik primi dağıtması, Malatyasporlu futbolcular tarafından itiraf edilmiştir. Yine 1992-93 sezonunda Galatasaray ile Beşiktaş arasında şampiyonluk yarışı sürerken son hafta Galatasaray’ın Ankaragücü’nü 8-0 lık bir skorla geçip, averajla şampiyon olması da araştırılmaya değer bulunmamıştır.

2004-2005 sezonunda Beşiktaş, rakiplerinin 11 puan önündeyken bir anda üst üste maçlar kaybetmesi, buna karşın FB’nin geriden gelip şampiyon olması yine kafaları karıştırmıştı. Beşiktaş’ın kaybettiği maçlardaki hakem hataları haftalarca tartışılmış, şike imaları devlet görevlilerince Beşiktaş başkanına ulaştırılmış ancak TFF yine sessiz kalmayı yeğlemişti.  Bu duruma, Beşiktaş teknik direktörü Lucescu dayanamamış ve basına,”Çavuşesku döneminde bile Romanya ligi daha temizdi” demişti.

Ankaragücü’nün eski futbolcularından Cafer Aydın ve teknik direktör Ersun Yanal’ın 2005 yılında Galatasaray maçı öncesi Fenerbahçe’den teşvik primi aldığı iddiaları yeterince incelenmemiş ve Cafer’in futbolculuk kariyeri bazı gizli güçlerce bitirilmiş, Ersun Yanal da uzun süre işsiz kalmıştı. Benzer bir olaya İstanbulspor da karışmıştı. Teşvik primi paylaşım listesi basına düşmesine rağmen T.F.F konu ile ilgili bir soruşturma dahi başlatmamıştı. Bu örnekler ortadayken, futbol dünyasında şikeye tanık olan insanların da konuşma cesareti kalmadı.

Türkiye’de şike ile etkin mücadelenin tarihi ise 14 Nisan 2011 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanan ‘Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun’ ile başlamıştır. Bu tarihten önce yürürlükte olan yasalarda şikeye karşı caydırıcı hükümler bulunmadığı gibi ‘Teşvik primi’ de suç sayılmıyordu. Bu yeni yasanın yürürlüğe girmesinden sonra, polisin 3 Temmuz 2011 sabahı başlattığı operasyon ile artık bu işlerin eskiden olduğu gibi kolay ve fütursuzca yapılamayacağının ilk sinyalleri verildi. Bu sinyaller, gerçek sporseverleri hem umutlandırdı hem de sevindirdi.

Söz konusu operasyon ile ilgili olarak pek çok ‘komplo teorisi’ de ortaya atıldı. Bu teorileri tek tek buraya taşımayı gerekli bulmuyorum. Ancak, bu operasyonun da, sadece futbol endüstrisinin iktidarca ele geçirilmesi operasyonu olarak görmediğimi belirtmeliyim. İktidar elbette tüm toplum kurumlarını ele geçirmek ve kontrolü altına almak isteyecektir. Zaten bu da adım adım gerçekleştirilmektedir. Yapılan operasyonun kazanımlarından biri de bu olabilir. Ancak, toplumun yüzde ellisinin oyunu almış bir iktidar, topluma ‘temizlik’ harekâtı başlattığını göstermesi ve bunu da toplumun yüzde doksanını ilgilendiren bir alanda yapması gayet doğaldır. Bizlere düşen görev, burada iktidarın ‘gizli ajandası’nı ve ‘gizli emelleri’ni bir yana bırakıp, eskilerin deyimiyle, ‘maksadın hasıl olması’nı sağlayacak destekleri vermektir.

Daha açık bir ifadeyle, operasyonun temiz ve sağlıklı bir şekilde yürütülmesini, şike iddialarının araştırılıp, gün ışığına çıkartılmasını ve şikeye karışmış her türlü kişi ve kurumların gerekli cezaları alması için operasyonu desteklemeli ve takipçisi olmalıyız. Bu operasyon Türk futbolunun geleceğini ve yapısını yeniden şekillendirebilir. İddiaların üzerine gidilip, şike yapıldığı ispatlanır ve sorumluları cezalandırılırsa, Türk futbolu rahatlar ve ‘futbol mafyası’ uzun yıllar şike girişiminde dahi bulunamaz. Ancak, soruşturma geçiştirilir ve şikeye karışmış olanlar serbest bırakılırsa, artık Türk futbolunda şikenin önüne geçmek mümkün olmaz.

Yürütülen operasyonla ilgili ilk söylentiler, Ankaragücü forması giyen Kaan Söyelemezgiller ve Emre Belözoğlu’nun menajeri Ahmet Bulut’un ortağı Ekrem Okumuş’un Kaan’a yazdığı telefon mesajlarının basına yansıması ile ortaya çıktı. Bu konuda hem Emre Belezoğlu hem de menajeri olayı yalanladılar ama bu mesajlar toplumun ortak hafızasında ‘şike’ girişimi olarak yer aldı. Bu olaydan sonra, basında FB’nin oynadığı diğer maçlar ve hakem hataları daha ciddi bir şekilde masaya yatırılır oldu. Eskişehirspor, Sivasspor ve Bucaspor maçları, FB’li basın mensuplarının tüm aklama çabalarına karşın, toplum tarafından Türk futbolunun kara bir lekesi olarak kabul gördü. Ancak toplumdaki ortak ruh hali, ‘it ürür, kervan yürür’ ve ‘yapanın yanına kar kalır’ şeklinde idi. Bu ruh hali, ‘temiz toplum’ şiarı ile hareket eden bir iktidara, operasyonu başlatma için fırsat yaratmıştır. Aksi takdirde, kendisi de sıkı bir FB taraftarı olan Başbakan da töhmet altında kalabilirdi.

FB CAMİASININ OPERASYON KONUSUNDA YANLIŞ TAVRI

Operasyonun ilk dalgasında gözaltına alınanların arasında FB başkanı Aziz Yıldırım’ın da olması önce küçük çaplı bir şok yarattı. Bu ilk şokun ardından, herkes tarafından, ulaşılmaz ve dokunulmaz olarak görülen Aziz Yıldırım’ın gözaltına alınmasına tepkiler gelmeye başladı. FB yöneticileri basına verdikleri demeçlerle bir yandan yargıyı yönlendirmeye bir yandan da taraftarı sokağa dökmeye çalışarak, Aziz Yıldırım’ın gözaltı süresi sonunda serbest bırakılmasını sağlayacaklarını zannettiler. İkinci şok ise Aziz Yıldırım’ın tutuklanması ile geldi. Çünkü FB yönetimi ve FB taraftarı medya mensupları Aziz Yıldırım’ın salıverileceğinden son derece emindiler.

Bu tutuklamanın ardından önce Trabzonspor başkanı ve bazı yöneticileri sonra da Beşiktaş başkan yardımcısı Serdal Adalı, teknik direktörü Tayfur Havutçu ve çalışanlardan Ahmet Ateş gözaltına alındılar. Trabzonsporluların tutuksuz yargılanmalarına karar verilirken, Beşiktaş’tan gözaltında olanların tutuklanmalarına karar verildi.

Bu tutuklanmalarla ilgili olarak en tutarlı tavrı Beşiktaş taraftarları gösterdi. Ekte yayınladığım Çarşı grubunun deklarasyonu taraflı tarafsız herkesin takdirini kazandı. Beşiktaş taraftarı, gözaltına alınan Beşiktaşlıların suçsuz olduğuna inandığını, ancak bu kişilerin yasalarca aklanıp, kendilerini de temiz olduğuna ikna edinceye kadar körü körüne arkalarından gitmeyeceklerini açıkladılar. Beşiktaş taraftarının bu tavrı üzerine, BJK Yönetim Kurulu da kazandıkları kupayı TFF’ye iade ederek, şike soruşturması sonunda aklanan kadar bu kupayı kabul etmediklerini beyan ettiler.

Beşiktaş taraftarı ve BJK Yönetim Kurulu’nun bu örnek davranışına karşın FB Yönetim Kurulu ve taraftarının tavrı, Fenerbahçeli medyanın da verdiği gazla gittikçe radikalleşmeye başladı. Aziz Yıldırım ve arkadaşlarının şike suçunu işleyip işlemediğine bakmadan Aziz Yıldırım’ı ‘mağdur’ ilan ettiler. Sokaklara döktükleri taraftarlar, hazırlık maçında sahayı basarak maçın yarım kalmasına neden oldular. Şu satırların yazıldığı tarihlerde TFF henüz kulüplerle ilgili kararını vermemişti. Sadece ligin başlangıç tarihini 5 Ağustos’tan 9 Eylül’e ertelemişti. FB cephesi derhal bu karara karşı çıkarak, TFF’ye sistematik bir baskı oluşturmaya başladı. Amaç FB’nin küme düşürülmemesi.

Ben bir Beşiktaş taraftarı olarak, tutuklu bulunan yöneticilerimin suçsuzluğuna kalben inanıyorum. Bir an önce de yargılamanın yapılıp aklanmalarını istiyorum. Şayet, bu kişilerin en ufak bir şekilde şike olaylarına karıştırıldığı tespit edilirse de Beşiktaşımın küme düşürülmesinden rahatsız olmayacağım. Zira küme düşürülmek de, aklanmak, temizlenmek ve arınmak için sunulmuş bir fırsattır. Peki, FB’nin şike yaptığı ispatlanırsa, bugün ortalığı velveleye verenler, önüne geleni suçlayanlar utanmayacaklar mı? O durumda Fenerbahçe taraftarı ne hissedecek? Kazanılan şampiyonluğun temiz olduğunu, Aziz Yıldırım’ın suçsuz olduğunu iddia ederek sokaklarda ve tribünde terör estirenlerin söyleyecek bir sözleri olabilecek mi?

Medyadaki Fenerbahçeliler ipin ucunu kaçırmış durumdalar. Temize çıkmak adına komik ve mesnetsiz teoriler üretiyorlar; “Herkes yapıyormuş da neden kabak FB’nin başına patlıyormuş?”. “Otobanda herkes 180’le gidiyormuş da polis 2-3 arabayı çevirmiş”. “Şimdiye kadar neden müdahale edilmemiş?”  Bu argümanlarla aslında utangaç bir şekilde şike yapılmış olmasının itirafıdır.

Bir başka dikkat çeken husus ise tepkilerin odağında sadece Aziz Yıldırım’ın olmasıdır. Demokrasi, hukuk, insan hakları gibi argümanlar sadece Aziz Yıldırım için kullanılıyor. Tutuklu bulunan diğer kulüp başkanlarının, teknik direktörlerin, futbolcuların ve yöneticilerin adlarını anan bile yok. Durumun ciddiliğin farkında olan bazı Fenerbahçeli medya mensupları ise ‘kişilerin işlediği suçların kurumları bağlamayacağını’, dolayısıyla FB’nin küme düşürülemeyeceğini söylüyorlar. Aziz Yıldırım’ın şike yaptığı ispatlanırsa, bunu kendi çıkarı için mi yapmış olacak? Şikeden şahsi bir menfaat mi sağlamış ki kurumunu bağlamayacak? Ciddiyetine güvenip, yıllardır zevkle okuduğumuz pek çok köşe yazarı, program yapımcısı ve sanatçı da bu kampanyaya katılmış durumda. Amaç, Aziz Yıldırım bir gün aklanıp dışarı çıkarsa onun gözüne girmek ve övgülerine mazhar olmak. Çünkü bu kişiler, şayet insan hakları, hukuk ve demokrasi adına bu taleplerini dile getiriyor olsalardı sadece Aziz Yıldırım için değil tüm tutuklular için bu argümanları kullanırlardı.

FB ve GS, Beşiktaş’ın ezeli rakibi, ebedi dostudur. Ligdeki rekabet bu takımların varlığı ile güzeldir. Şayet yöneticileri şikeye karışmışsa bu renklere gönül veren dostlarımın üzülmesini istemem. Başkalarının mutsuzluğu benim mutluluğum olamaz. Onların utanmalarını, başlarını önlerine eğmelerini istemem. Şerefli mazilerini hatırlayıp, bu ayıbı kendilerine layık görenleri dışlamalarını, tasfiye etmelerini beklerim.

En azından biz Beşiktaşlılar böyle yapacağız…

 

BEŞİKTAŞ TARAFTARININ MANİFESTOSU

Futbol endüstriyelleşmiş olabilir.
Ama biz mamul/meta değiliz.
Taraftarız.
Seyirciyiz.
Renklerine sevdalandığımız tutkunlarız.

Hangi Beşiktaşlı başarısızlıktan dolayı takımını terk etmiş?
Hangi Beşiktaşlı yenilgiden sonra takımına küsmüş?
Hangi Beşiktaşlı harama tevessül etmiş?

Yıllardır söyledik. Şimdi bağırmak zamanı.
Şeref’inizle oynayın, Hakkı’nızla kazanın!

Beşiktaş’ı bir değerler manzumesine dönüştüren, “duruşumuzu” borçlu olduğumuz iki abide isme yakışanı yapın.

Biz Beşiktaş taraftarları…
Elle atılan golle hüzünlendik. Hak etmemiştik.
Kendini yere atıp penaltı kazanan oyuncuya öfkelendik. Hak etmemiştik.
Rakibine dirsek vuranı, çelme takanı ıslıkladık. Efendi davranılmamıştı.
Haksız yere ceza gören rakip oyuncuyu savunduk. “Eyyamcı hakem” diye bağırdık.

Böyle olmalıydık.
Gündelik yaşamımızda peşinde koştuğumuz ahlakı, erdemi, dürüstlük ve olgunluğu sahada da görmeliydik.
Bizler Hatice’nin ahvalini de önemseyen, neticenin ille de başarının biricik kriteri olmadığına inananlardık.

Bugün Türk futbolu büyük bir sınavdan geçiyor. Kaybettiğimiz, üzüntüden kahrolduğumuz maçların nasıl parayla satın alındığını, nasıl “ille de başarı” diyenlerin hayatımızın biricik sevdasını istismar ettiğini öğreniyoruz.

Bugün maaşımızdan arttırdığımız bir biletin, umudumuzu bağladığımız bir kuponun, harçlığımızdan biriktirdiğimiz bir deplasman biletinin ardında aslında ne oyunlar oynandığını, ne hile ve düzenbazlıklar olduğunu öğreniyoruz.

Bugün sevdalandığımız renklerin süregelen soruşturmanın sadece mağduru değil, zanlısı da olabileceğini öğreniveriyoruz.

Mahkemenin kararını vereceği son güne kadar bu olayda ismi geçen bütün Beşiktaşlılar bizim için masumdur. Onlara önyargı ile bakmayacağız.

Ancak diğerlerinin yaptığı gibi arkalarından peşi sıra gitmeyi de reddetmeliyiz. Acı ve sancılı da olsa doğrusu budur. Artık “o” Beşiktaşlılar bize bizden olduğunu kanıtlamak zorundadır. Zira bizim yıllardır –perde arkasını bilmeden- yaşadığımız düş kırıklığını Kayseri’de yaşayan “Boz Baykuşlar” ile empati kurmadan gerçeğin peşinde koşamayız.

Şimdi iki takım var. Biri namuslu ve dürüst olanların takımıdır. Diğerinde ise şikeci, düzenbaz ve hile ile çıkar peşinde koşanlar var.

Biz Beşiktaşlılar ilkini temsil ediyoruz. Etmeliyiz.

Onun içindir ki masum olduğuna inandığımız, sonuna kadar inanacağımız “zanlı” Beşiktaşlılarla aramıza mesafe koymalıyız. Masumiyetlerini kanıtlayıncaya kadar ne “büyük” diye bağırırız ne de “yanındayız” diye destek veririz. Artık aidiyet değil hukuk devreye girmiştir. Adaleti simgeleyen o gözü bağlı kadın kadar tarafsız ve objektif düşünürüz.
Zira biliriz ki eğer ki ortada Beşiktaşımızı zan altında bırakacak bir iddia varsa. Biz utanacağız.

Eğer ki puan ya da kupa için anlaşılmışsa o kupaya saygı duymayacağız.

Eğer ki bir kişi bile vaatle Beşiktaş’a karşı yeterince koşmamışsa biz sevinemeyeceğiz.
Kimse “Beşiktaşk” dediğimiz için her şeyi mubah göreceğimizi beklemesin. Biz sevdiğimiz renklerin sevdalısıyız, belalısı olmayacağız.

Diyoruz ki:

Arının… Temizlenin… Masumiyetinizi sadece yargıya değil, bizlere de kanıtlayın.
Sizi kucaklayalım. Coşkuyla gücünüze güç katalım.

Ama siz de arınıncaya, temizleninceye ve masumiyetinizi kanıtlayıncaya kadar Beşiktaş’la aranıza mesafe koyun. Beşiktaş’a yapılacak en büyük iyilik budur.

Diyoruz ki:

Tarihi bir fırsat elimizdedir.

Adını dürüstlüğü ile bizleri “şerefli ikinciliklerle” onurlandıran efsanevi başkanımızın diliyle adlandıralım. “Fitbol”da temizlik hareketini biz Beşiktaşlılar başlatalım. Formalarımıza, atkılarımıza bir siyah kurdele bağlayalım. Bilelim ki o kurdele sahibi olan bizler “Fitbol”da

Temizlik Hareketi’nin erleriyiz.

Manifestomuzu birlikte yazalım.

Ey diğer renklere gönül verenler…
Bu yazıdaki bütün Beşiktaş sözcüklerinin yerine kendi takımınızı, siyah beyaz yerine kendi renklerinizi yazın…
Var mısınız?

 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here