Yunan halkına karşı hiç bir zaman şövenist duygular beslemedim. Çocukluğumuzdan beri sistematik olarak işlenen “Yunan düşmanlığı” duygularını, en azından yenebildiğimi zannediyorum. Ancak yine de Milli Takımımızın elde ettiği galibiyetin bende yarattığı sevinç, herhangi bir milli maçta elde edilen galibiyetten çok daha fazlaydı. Acaba çocukluğumuzdan beri beynimize işlenen Yunan düşmanlığı mı hortluyor diye kendimi sorguladım.
Elbette bu sevincimin sövenist duygularla ilgisi yoktu. Bir futbolsever olarak, milli takımımızın çok önemli futbolcularının eksikliğine rağmen oynadığı güzel futbol ve elde ettiği farklı galibiyete sevinmiştim. Zorunluluktan dolayı önleri açılan genç oyuncularımızın başarılı olmalarına sevinmiştim. Dünya üçüncülüğünden sonra sistematik bir şekilde düşüş yaşayan Milli Takımımızın tekrar ayağa kalmasına sevinmiştim. Avrupa şampiyonu olan ve en az gol yiyen bir ülkenin milli takımına karşı önce yenik duruma düşüp sonra dört gol atmamıza sevinmiştim. Bu kadar sevinmek de hakkımızdır sanırım.
Maç sonrası tüm futbol yorumcuları Fatih hocaya övgüler düzdüler. Oysa Fatih hoca, yoklukların getirdiği koşullara göre takım oluşturmuş ve her türlü riski göze almak zorunda kalmıştı. Maçın sonucu aleyhimize olsaydı, aynı yorumcular Fatih hoca’ya acımasızca saldıracaklardı. Şimdilik sadece Hakan’ı oynattığı için eleştiriyorlar. Fatih hoca Hakan’ı yokluktan ve sakatlıklardan dolayı tecih etmedi. Tam tersine, uzun boylu oyuncaşardan oluşan Yunanistan defansı ile dengeyi sağlamak için Hakan’ı tercih etti. Hatta yanına bir başka uzun santraforu, Gökhan’ı koydu. Bu tercihleri de son derece doğruydu. Hakan’ın beklenen performansı gösterememiş olmasının sorumlusu Fatih hoca olmamalıdır.
Fatih Terim’in yaptığı gençlik aşısı iyi sonuç verdi. Milli takımın kendine güveni geldi. Bu inanç ve güvenle Norveç karşısında da iyi bir sonuç alacağımıza inanıyorum.
FEDERASYONUN ÇİFTE STANDARTI DEVAM EDİYOR
Beşiktaş’ın sahasınıı değişik nedenlerle kapatmaktan bir an bile çekinmeyen Federasyon, diğer takımlara gösterdiği hoşgörü ile çifte standart yaratmaya devam ediyor. Fenerbahçe’ye Az Alkmaar maçı dolayısıyla halen bir ceza gelmiş değil. Bırakın cezayı soruşturma dahi açılmadı. Tribünde bıçaklanan insanlar olmasına rağmen, bir yandan güvenlik güçlerinin olayları ve delilleri saklama çabaları bir yandan da federasyonun FB/Aziz Yıldırım korkusu nedeniyle unutulmaya terke edildi. Fenerbahçe güdümlü medya da bu konunun unutturulması için sistemli çaba sarf etmektedir.
Öte yandan Ankaragücü maçı öncesi Beşiktaş’lı yöneticilerin yaptıkları ihbarlar ve açıklamalar dikkate alınmamış ve Filistin’deki sokak çatışmalarını andırır görüntüler yaşanmıştı. Bu olaylardan hem Ankaragücü hem de Bursaspor eşit olarak sorumlu iken federasyon yine sessiz kalmıştır. Bursaspor-Fenerbahçe maçında Fenerbahçe tribünlerinde yine bıçaklar çekilmiş, koltuklar havada uçmuş ama bu olaylar da görmezden gelinmiştir. Ama Galatasaray maçında sahaya atılan çakı Galatasaray’a bir maç saha kapama cezası getirmiştir. Bu tutumundan da anlaşılıyor ki, Haluk Ulusoy, kendi iktidarının devam ettirebilmek için, yüzüncü yılında FB’nin şampiyon olmasını bir önşart olarak görmektedir. Aziz Yıldırım, Fenerbahçe yüzüncü yılında şampiyonluğu kaybederse bunun sorumlusu olarak Haluk Ulusoy’u gösterecek ve kendini hedef olmaktan kurtaracaktır. Haluk Ulusoy ile Aziz Yıldırım arasında oynan bu santranç oyunun mağlubu maalesef diğer takımlar olacaktır.