Beşiktaş’ın Gündemi Değişmedi

0
523

SL 14. Hafta Fenerbahçe 0 : 0 Beşiktaş 19.11.2006
SL 15. Hafta Beşiktaş 3 : 1 Bursaspor 24.11.2006

Geçen haftaki FB-Beşiktaş derbi maçından sonra haftalık yazımı yazmamıştım.  Zira maçtan sonra herkes her şeyi tartıştı. Ayrıca, tek tek maç sonuçları da beni pek fazla ilgilendirmiyor. Her yenilgiden sonra karalar bağlayıp, her galibiyetten sonra önünü görmeyecek şekilde sevince boğulan tiplerden değilim. Resmin genelin beni daha çok ilgilendiriyor.

Cuma gününe kadar Beşiktaş’ın gündeminde camianın her geçen gün bölünmekte olduğu gerçeği vardı. Ama Bursaspor galibiyeti gündemi değiştirmeye yetti. Peki bölünme tehlikesi geçti mi? Bence hayır ! Halen tribünler arası gerilim devam ediyor. Cuma gecesi Çarşı grubunun açtığı pankartlar “meşru müdafaa” olarak görülebilir. Ama bu pankartların tüm numaralı tribünü hedef  alması hiç de adil değildi.  Hele geçen hafta Amigo Alen ve bir arkadaşı ile yapılan röportajda numaralı tribünde oturanları maça “iş bitirmeye” gelmiş kişiler olarak nitelendirmeleri hiç de hoş görülecek bir tutum değildi.

Numaralı tribündeki bazı kendi bilmezlerin Çarşı grubuna özür borcu olduğu kadar, heyecan ve savunma güdüsü ile söylenmiş bu laflarından ötürü Alen ve arkadaşı da numaralı tribünde oturanlara bence bir özür borçlandılar. Tribünleri ve taraftar gruplarını biraraya getirecek organ Divan Kuruludur. Bir an önce taraftarlar arasındaki barış dialog yoluyla sağlanmalıdır.

Bugüne kadar yazdığım yazılarda yönetimi istifaya davet eden tek satır bulamazsınız. Bu yönetimi beğenmeme rağmen istifaya çağırma hakkım olduğuna inanmıyorum. Bu yönetim seçimle gelmiştir, seçimle yollanmalıdır. Bu yönetime yapabileceğim en sağ duyulu çağrı önümüzdeki seçimlerde aday olmamalarıdır. Ancak bu da demokratik bir tavır olmaz. Zira herkesin seçme ve seçilme hakkı vardır. Mevcut yönetimden daha iyi şeyler yapacağına inandığım birileri ortaya çıkarsa desteklerim. Çıkmazsa da kaderime küsüp kongreye gitmemezlik yapmam. En azından gider boş oy atarım. Bu da demokratik bir tepkidir.

TARAFTARLIK VİCDANLARI KÖRELTEMEZ

Otuzaltı yıllık dostum ve iş ortağım olan Trabzonspor taraftarı Hilmi Alişanoğlu’nun Darüşşafaka mezunlarının üye olduğu mail grubuna yolladığı mailini sizlerle paylaşmak istedim. Yorumu sizlere bırakıyorum.

“Cuma akşamı Beşiktas maçının son dakikalarını seyrediyorum. Gökhan Zan, rakipten aldığı bir darbeyle yerde buluyor kendini. Kıvranıyor. Her zamanki
futbolcu numarasıdır diye önemsememişken, ayağa kaldırıyorlar. Ama suratında korkunç bir acı ifadesi var. Kamera iyice yüzüne odaklanıyor. O anda numara yapmadığından emin oluyorum. O da ne, sadece acı ifadesi değil çocugun suratindaki, düpedüz ağlıyor. Nasıl ağlama ama, terle karışık gözyaşları saçılıyor etrafa.  Sonradan ögreniyorum, omzu çıkmış…

O acı çektikçe… Ağladıkca… Hiç tanımadığım, üstelik rakip gördüğüm bir takımın oyuncusu olmasına rağmen içim bir tuhaf oluyor. Birkaç saniye sonra gözümden yaşlar damlıyor, engel olamıyorum… O gencin acısı ve gözyaşlari içimi deliyor resmen. Aklıma kendi çocuklarımın, çevremdeki gençlerin acı çekme ihtimalleri geliyor belki de…

Gençlikte olmazdı böyle şeyler. Taş yurekli miydik, acılar mı köreltmişti kalbimizi? Yaslandıkça elimizin, ayağımızın dermanı kesilirken, göz pınarlarımız daha üretken oluyor nedense. Kim bilir, belki de gençlikte hep içimize akıttığımızdan, şimdi en ufak bir gediken sızıveriyorlar dışarı. Yaşlandıkça daha fazla ister oldum: Gençler hiç gözyaşı dökmesin… Bebeler ağlamasın… Çocuklar hıçkırmasın.

Biz onların yerine dökeriz gözümüzün yaşını…”

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here