Dört büyük takımın da puan kaybettiği bir haftayı geride bıraktık. Sadece maç skorlarına bakarak değişik yorumlar yapılabilir. Örneğin, geçtiğimiz hafta oynanan Avrupa kupaları maçları dikkate alınarak, Türk takımlarının haftada iki maç yapabilecek kapasitede olmadığı söylenebilir. Bu bakış açışı doğrudur ama tek başına mevcut durumu izah etmeye yeterli değildir. Zira Türk takımları yıllardır haftada iki maçı kaldıramayacak kapasitedeler.
Anadolu takımlarının güçlenip, dört büyüklerle aynı seviyeye geldiği şeklinde başka bir yorum da yapılabilir. Vestel Manisa takımının çıkışı bu yorumu destekleyebilir ama bu yorum da mevcut durumu açıklamaz. Çünkü dört büyüklerin geçen hafta oynadıkları rakipler ligin en zayıf rakipleriydi. Beşiktaş ve Trabzonspor’un rakibi olan Kayseri Erciyes ile Ankaragücü takımları bana göre bu sene küme düşmeye aday takımlar. Konya ve Bursa ise istikrar yakalayamamış ve saman alevi gibi bir sönüp bir parlıyorlar.
Bence mevcut durumu izah edebilmek için üç önemli olguyu incelememiz gerekiyor; Birincisi Türk futbolunun son yıllarda yaşadığı düşüşün devam ediyor olmasıdır. Dünya üçüncülüğünü kazanan takımın yerine yeni oyuncular yetişmemiş olması en önemli nedenlerin başında geliyor. Gelecek vaat eden oyuncuları saymaya kalksak iki elin parmakları kadar futbolcu sayamayız.
İkinci neden Futbol Federasyonunda yaşanan kaostur. Dünya üçüncülüğünden sonra iki kez yönetim, üç kez de hoca değiştirildi. Futbol Federasyonu panik içinde bazı kararlar alıyor ama kendi koyduğu kuralları uygulayamayıp prestij ve güvenilirliğini kaybediyor. Federasyonun, kulüplerin yetenekli gençleri yetiştirmesini ve futbolumuza kazandırmasını teşvik edecek ciddi girişimleri olduğunu kimse iddia edemez.
Üçüncü büyük neden ise kulüplerimizde yaşanan yönetim zaafıdır. Tek tek kulüplerimize baktığımızda her birinin başkanı ve yönetim kurulları arasında sürtüşmelerin olduğu, yönetim içinde kulislerin devam edip kamplaşmaların yaşandığını hepimiz biliyoruz. Bu yönetim zaafı aynen takımlara yansımaktadır. Hem de bire bir yansımaktadır.
Bu nedenlere eklenebilecek başka nedenler de türetilebilir. Ama önem derecesi olarak yukarıda saydığım nedenlerin önüne geçemez.
BEŞİKTAŞ’IN ETİK DEĞERLERİ EROZYONA UĞRUYOR.
Tigana, sezon başında Ekim ayına kadar sabır ve hoşgörü talep etmişti. Ama Beşiktaş Ekim ayına puan kaybederek girdi. Bir takımın puan kaybetmesi kadar doğal bir sonuç olamaz. Bazen çok zayıf bir takım karşısında şansız bir gol yiyerek mağlup da olunabilir. Bunlar futbolun doğasında olan şeylerdir.
Beni rahatsız eden konular bunlar değil. Ben Beşiktaş’ın etik değerleri ile örtüşmeyen olaylardan rahatsızlık duyuyorum. Beni rahatsız eden konuları maddeler halinde sunuyorum;
1) Tigana her yenilgi sonrası oyuncularını Basına şikayet etmemelidir. Bir hoca futbolcularını basına ve taraftara şikayet ediyorsa o hocanın artık otoritesi kalmamış demektir.
2) Burak’ın elle attığı gol tüm hakemlerin antipatisini üzerine çekti. Bu konudaki düşüncelerimi daha önce de yazmıştım. Burak özür dilemediği gibi, ne Başkan ne de bir yönetici bu konuda üzgün olduklarını belirttiler. Burak’ın halen bir şansı var. Bir röportaj esnasında kendisine sorulacak “çanak” soruya pişmanlığını belirten cevaplar verse iş kapanacak. Tabii ki Başkan ya da Murat Aksu da benzer bir söylemle Burak’ı desteklemeliler.
3) Runje’nin kaleciliğini tartışmayacağım. Ama Beşiktaş kalecisinin 1-0 öndeyken vakit geçirmeye çalışmasını içime sindiremiyorum. Birileri ona Beşiktaş’ın etik değerlerini anlatmalı.
4) Beşiktaş’a gelen yabancı futbolcular herhalde Beşiktaş’ı bir semt takımı zannediyorlar. Bu konuda yerliler de yabancılardan pek farklı değiller. Bence tüm futbolculara haftada birgün Beşiktaş tarihi ve etik değerleri konusunda bir ders verilmeli. Bu dersler Tigana da katılsa fena olmayacak.