SL 7. Hafta Beşiktaş 2 : 1 Ankaragücü 24.09.2006
Kulüpler teknik direktörlerini neden yollar?
Bu soruya verilecek en masum cevap, “başarısız” oldukları içindir. Bu cevap kısmen doğrudur. Lucesku Galatasaray’dan yollanırken başarısız mıydı? Üstelik Galatasaray’ı şampiyon yaptığı sene yollanmıştı. Türkiye futbol tarihinde Lucesku benzeri pek çok örnek mevcut.
Bu sorunun cevabını iyice anlayabilmek için, öncelikle kulüplerimizin yönetim kurullarının nasıl oluştuğunu kavramamız gerekir. Pek çok futbol kulübümde “grup” adı verilen güç dengeleri vardır. Her grubun bir önderi ve maksimum on-onbeş kişiden oluşan çekirdek kadrosu vardır. Grup üyeleri genellikle bu önderler tarafından kulüp üyesi yapılmış ve aidatları da bu önder ya da çekirdek kadro tarafından ödenmektedir. Grup üyelerinin en önemli görevi seçim dönemlerinde önderlerinin işaret ettiği adaya oy vermektir.
Grubun ne kadar çok üyesi varsa, seçim zamanı adaylarla pazarlık gücü de o kadar yüksektir. Adaylar seçime girerken bu gruplarla çeşitli konularda pazarlık ederler. En önemli pazarlık konusu yönetim kurulu üyeliğidir. Pazarlık Edilen grup sayısı o kadar çok fazladır ki, yönetim kurullarının üye sayısı yediden dokuza, dokuzdan onikiye hatta bazı kulüplerde ondokuz-yirmilere ulaşmıştır. Hemen hemen tüm başkanların yönetim kurulu üyesi çokluğundan şikayet etmesine rağmen, bu sayının azaltılması için genel kurula dilekçe verenine henüz rastlanmamıştır.
Yönetim kurulları içinde de güçler dengesi vardır. Örneğin, başkanlıktan sonraki en değerli makam futbol şubesi başkanlığıdır. Çünkü her zaman medya ile iç içedirler. Bu koltuğa oturanlar bir anda tüm ülkenin tanıdığı bir insan haline gelirler. Teknik direktörden futbolcu alımına kadar tüm işlerin içindedirler. Bazen teknik direktörden habersiz futbolcu transfer ettikleri de olur. Bazılarının futbolcu menejerlerinden komisyon aldıkları bile iddia edilir. Kendi transfer ettikleri oyuncuların her maçta ilk onbirde yer almasını isterler. Bu isteklerini yerine getirmeyen hocanın bileti ilk fırsatta kesilir.
Teknik direktörler için diğer bir tehlike ise, kendisini göreve getiren yöneticinin yerine başkasının getirilmesidir. Yeni göreve getirilen yöneticinin ilk işi, teknik direktöre kendi otoritesini kabul ettirmek ya da bu otoriteyi kabul edecek başka bir teknik direktörü göreve getirmektir. Bu durumda, yeni yöneticinin otoritesini kabul etmeyip, direktiflerini yerine getirmeyen teknik direktörün de bileti kesilir. Aynı şey futbolcular için de geçerlidir. Eski yöneticinin “adamı” olarak bellenen futbolcular ilk fırsatta yollanır ve yerlerine yeni yöneticinin transfer ettiği futbolcular getirilir. Böylece yeni yönetici de çok “başarılı” işlere imza atmış olur.
Yöneticilerin, teknik direktör ve futbolcuların kendilerine biat etmelerini istemelerinin pek çok nedeni vardır. Bunlardan en masum olanı psikolojik tatmin sağlamalarıdır. Medyada ve dost sohbetlerinde öne çıkıp, kendilerinden bahsedilmelerini sağlamak onlara büyük bir haz verir. Bazı art niyetli yöneticiler ise bu otorite vasıtasıyla azımsanmayacak ölçeklerde menfaat sağlarlar ki TBMM bile işe el atmak zorunda kalır.
TEKNİK DİREKTÖR YOLLAMA TAKTİKLERİ
Şimdi de teknik direktörlerin genellikle nasıl yollandıklarına bir göz atalım.
Her kulüpte medyanın çok sevdiği ve her koşulda kendilerine yer ayırdıkları ayrıcalıklı yöneticiler vardır. Bu yöneticiler hiç bir şey yapmasalar da medya tarafından çok şey yapıyormuş gibi lanse edilirler. Bu bir menfaat ilişkisidir. Bu ilişkide medyanın menfaati haber elde etmek, yöneticinin menfaati ise medyada yer almak ve sağlam ilişkiler kurmaktır. Yani medyaya ne kadar çok haber sızdırırlarsa o kadar çok güç elde ederler. Göndermek istedikleri bir teknik direktör ya da futbolcu olduğunda ise bu gücü kullanmaya başlarlar. Önce teknik direktör hakkında olumsuz haberler çıkmaya başlar. Bu olumsuz haberlerin dozu her yenilgi ile birlikte artmaya başlar. İkinci aşamada, teknik direktörün yollanacağı haberleri yayınlanmaya başlar. Üçüncü aşamada ise yerine getirilecek teknik direktör adaylarının isimleri gündemde yer alır. Bu arada, başkan ve yöneticilerin demeçleri hep aynıdır; “Hocamızın arkasındayız”. Daha iki hafta evveline kadar bu nakaratı Trabzonspor başkanı ve yöneticileri söylüyorlardı. Üstelik bu nakaratı Lazaroni’nin yollanacağı akşama kadar tekrarladılar. Şimdi aynı nakaratı Galatasaray, Beşiktaş ve Fenerbahçe yöneticileri söylüyor. Bakalım devre arasına kadar sabredebilecekler mi?
Kulüplerim yöneticlerine bu kadar yüklenirken teknik direktörlerin pek çoğunun da pür-ü pak olmadıklarını belirtelim. Bu da başka bir yazı konusu olarak buzdolabımızda beklemekte.