Geçtiğimiz ay, reklam ve medya sektörünün gündemindeki en önemli madde RTÜK Başkanı Fatih Karaca’nın bazı yarışma programları hakkında yaptığı açıklamalardı. RTÜK önce, halk arasında “Gelin-Kaynana” dizisi olarak adlandırılan bu yarışma programlarının Türk toplumunun örf ve adetlerine aykırı olduğu ve aile ilişkilerini olumsuz etkilediğini öne sürerek kamuoyu oluşturmak istedi. Sayın Karaca’nın konu ile ilgili ilk tepkilerine baktığımızda bu programların yayınlarının kesin olarak engelleneceğini düşünmüştük. Ama kamuoyunda oluşan tepkiler neticesinde RTÜK bu programları yayınlayan kanalları sadece uyarmakla yetindi.
RTÜK’ün bu tavrını Demokratik bulmuyorum. Öncelikle Demokrasilerde bu tür yasaklamaların olmasına karşıyım. Bu tavır tam bir Devletçilik örneğidir. Yani Devlet adına hareket eden RTÜK diyor ki; “Ey halkım, ben senin adına karar verdim. Bu programlar senin için zararlı. Onun için bu programları yasaklayacağım.” Bu tavırla, üstü kapalı olarak, halkın kendisi için iyi ya da kötü olanı ayırd edemediğini varsayıyor. Oysa bu dizileri yayınlayan TV kanalları kimseye zorla bu programları izlettirmiyor. Herkesin elinde uzaktan kumanda cihazı mevcut; Seyretmek istemeyen basar düğmesine ve başka bir kanala geçer.
RTÜK yetkilileri söz konusu programların yayından kaldırılması için çok sayıda telefon ve mail aldıklarını ileri sürüyorlar. Anneler ve babalar bu tür programların çocukları için sakıncalı olduğundan şikayetçiymişler. Bazı ebeveynler bu tür programların çocukları için sakıncalı olduğunu düşünüyor ve çocuklarına söz geçiremediklerinden “Devlet Baba”dan yardım istiyorlar. “Yasakla bu programları Devlet Baba” diye telefon, faks ve mail gibi tüm iletişim araçlarına saldırıyorlar. Bu konuda çok sayıda başvuru aldıkları doğrudur. Bu da ülkemiz halkının demokrasiyi ne kadar benimsediğinin bir göstergesidir. Kendi evinde çocuklarına söz geçiremeyip devletten destek istemek ancak bizim gibi demokrasi geleneğinin zayıf olduğu ülkelerde görülebilen bir durumdur.
Oysa modern dünyada bir programın iyi ya da kötü olmasının kıstası aldığı ratingdir. Halkın onaylamadığı ve seyretmek istemediği programların ratingi düşer. Ratingi düşen programlar ise yayından kaldırılır. Söz konusu programların ratinglerine baktığımızda, bir çoğunun halen en çok seyredilen programlar arasında ilk 20’de yer aldığını görmekteyiz. Örneğin “Size Anne Diyebilir miyim?” adlı programın finali 10 rating alarak haftalık sıralamada 13. sırada yer alırken, aynı programın veda bölümü 12.9 rating larak 3. sırada yer aldı.
Bir programın ratingi ne kadar yüksek ise aldığı reklam adedi de o kadar çok oluyor. Çok izlenen bazı dizilerle bu tür yarışma programlarının aldığı reklam miktarlarını karşılaştırdığımızda bu tür yarışma programlarının en çok sevilen diziler kadar reklam aldığını görmekteyiz. Tablolardan da görüleceği üzere Kurtlar Vadisi adlı dizi Ocak ve Şubat aylarında toplam 7 kez yayınlanmış olmasına rağmen her bir yayınında ortalama 119 adet reklam yayınlamış. Yayınladıkları reklamların uzunluğu ise bölüm başına ortalama 43 dakika. Aynı yayın döneminde Haziran Gecesi adlı dizi 9 kez yayınlanmış ve bölüm başına ortalama 33 dakika, Yağmur Zamanı adlı dizi ise 10 bölümünde ortalama 30 dakika reklam yayınlamış. Buna karşın Size Anne Diyebilir miyim adlı yarışma programı ortalama 27 dakika, Bir Prens Aranıyor adlı program ortalama 24 dakika reklam almış.
İşin ekonomisine baktığımızda, bu yarışma programları ile dizlerin prodüksiyon maliyetleri arasında, yarışma programları lehine ciddi farklar olduğunu görmekteyiz. Buna karşın aldıkları ratingler ise birbirine çok yakın. Dolayısıyla TV kanallarının, reklamcıların ve de reklamveren firmaların bu programlardan vaz geçmeleri ekonomik açıdan pek mantıklı değil. Diğer yandan ise hem toplumun bir kesiminde hem de RTÜK’te oluşan bir tepki var. Bu durumda TV kanalları ne yapmalı?
Yapılacak şey aslında basit; Reklamcılar Derneği nasıl bir Özdenetim Kurulu oluşturup yayınlanan reklamları denetliyorsa, TV yayıncıları da kendi özdenetim kurullarını oluşturmalı ve toplumun tepkilerini dikkate alarak bir anlamda otokontrol uygulamalıdırlar. Bu otokontrol mekanizmasını tesis etmedikleri sürece de RTÜK ve benzeri kurumların müdahaleleri kaçınılmaz olur.