Süper Lig 3. Hafta Denizlispor 3 : 1 Beşiktaş 21.08.2004
Beşiktaş yenildi mi, üç gün ne gazete okurum, ne de TV seyrederim. Yöneticilik dönemimde evden de çıkmazdım. Neyse ki artık, “Ne olacak bu Beşiktaş’ın hâli” diye soranlar azaldı. Ama bu gazetede yazmaya başladıktan sonra da bu kez aynı soruyu ben kendi kendime sormaya başladım: Ne olacak bu Beşiktaş’ın hâli?
Beşiktaş’ın en büyük sorunu, kimsenin kimseyi tanımaması. Hoca Türkiye Ligi’ni tanımıyor. Hoca futbolcularını tanımıyor. Hoca Türk medyasını tanımıyor. Futbolcular birbirini tanımıyor. Yönetici futbolcuları tanımıyor. Lig’in başlamasına iki ay kala yepyeni bir takım kurarsanız tüm bu olumsuzluklara da katlanmak zorundasınız.
Futbolda en zor şey “takım” olabilmek ve takım ruhunu yaratabilmektir. Daha önce birlikte top oynamamış kişilerin birlikte top oynaması çok kolay değildir. Yeni oyuncuların takıma uyumunu hızlandırmak gerekir. Burada, takımın eski oyuncularına ve menajere çok iş düşer. Antrenman çıkışı tüm futbolcular arabalarına atlayıp herkes ayrı bir yöne gidiyorsa o ekipten “takım” çıkarmak çok zordur. Tayfur ve Sergen’e şimdi çok iş düşmektedir. Yeni oyuncuların takıma uyumundan ve takım ruhu yaratmaktan bu iki kardeşimiz sorumludurlar.
Tayfur’un başka görevleri de vardır. Menajerlik gibi ateşten bir gömlek giymiştir. Yönetim kendisine bu görevi verdiyse bizim söyleyecek bir şeyimiz olamaz. Ancak Tayfur’a yazdıklarımızla yol göstermeye çalışabiliriz. Tayfur kardeşimiz Del Bosque’ye Türkiye’yi anlatmalı. Bu işe Beşiktaş taraftarından başlamalı. Taraftarın yenilgiden çok, kişiliksiz futbola sinirlendiğini anlatmalı. Türk medyasının tökezleyen insanları ne kadar kolay astığını anlatmalı. Yöneticilerin direnme noktalarının çok kısa olduğunu, medyaya çok kolay teslim olduklarını ve Türkiye’de her yabancı antrenörün cebinde uçak biletiyle dolaştığını anlatmalı.
Tayfur kardeşimiz, sadece idari menajer olarak kalmayı düşünmüyorsa, Okan Buruk’un sağ kanat oyuncusu olduğunu, Tayfun’un ön liberoda daha başarılı olduğunu, Ronaldo’nun dörtlü defansta ağır kaldığını, Emre’nin GS’deki dörtlü defansta başarılı olduğunu, Çağdaş ve Fatih Sonkaya’nın kumaşlarının iyi olduğunu, Ahmet Hassan’ın santrfor olmadığını, Tümer ile Sergen’in birlikte oynamasının orta sahayı yavaşlattığını da anlatması gerekir. Kaleci konusunda da Del Bosque’ye yardımcı olması gerekir: Murat Şahin’in iyi kaleci olduğunu ama Cordoba’nın ondan daha iyi olduğunu da anlatması gerekir.
Futbol aslında çok basit bir oyun. Modern futbolda kazanmak için güçlü bir orta sahaya ihtiyacın var. Zira hücumda da savunmada da bu hat çok önemli. Forvetlerin istediği kadar güçlü ve kıvrak olsun, eğer onlara top taşıyan orta sahan yoksa başarılı olamazsın. Beşiktaş’ın en büyük zaafı orta sahasında. Tayfur’un Del Bosque’ye bunları da anlatması gerekir, aksi takdirde görevini eksik yapmış olur.
İyi ki İnönü Stadyumu’ndaki tamir işleri bitmemiş. Çıplak gözle bu rezilliği, bu aczi seyreden Beşiktaş seyircisi tüm umutlarını yitirir ve bundan sonraki maçlarda tribünleri doldurmazdı. Kocaeli’nde oynanacak Gaziantep maçı, Beşiktaş için bir dönüm noktası olmalıdır. Zira İstanbul’dan Kocaeli’ne akın akın gelecek olan seyircilerin tek arzusu Beşiktaş galibiyetini izlemek olacaktır. Burada alınacak kötü bir sonuç telafisi mümkün olmayan yaralar açabilir. Del Bosque’nin, taraftarımızın ve camiamızın sabrını test etmeye çalışmamasını tavsiye ederim.
Del Bosque elindeki malzemeyi iyi kullanamıyor. Teknik direktörlük yapmadım, onların işi hakkında ahkâm kesmek de istemem, ama kırk yıldır futbol izlerim. Gençliğimde iyi kötü topa da vurdum. Dolayısıyla haddim olmayarak Sayın Del Bosque’ye küçük bir önerim var.
Yazının başında Beşiktaşlı futbolcuların takım olamadıklarını yazmıştım. Takım olabilmek için, birlikte sıkça top oynamak gerekir. Bence Del Bosque, antrenman kadar özel maç yapmaya da vakit bulabilmeli. Hafta içi bir gün mutlaka hazırlık maçı yapmalı. Hem de ciddi takımlarla. Bu çocuklar oynaya oynaya birbirlerini tanıyacak ve alışacaklar. Ayrıca Beşiktaş’ın fizik kondisyonu da haftada iki maçı kaldırabilecek düzeyde değil. Yarın UEFA maçları ve Türkiye Kupası başladığında bu ekiple başarıya yürüyebilmek hayal gibi gözüküyor. Dolayısıyla vakit varken Sayın Del Bosque’nin Beşiktaş’a bol bol maç yaptırması gerekir.
Del Bosque’nin bu gazeteyi okumayacağını, okusa bile bu görüşlere itibar etmeyeceğini çok iyi biliyorum. Buna rağmen niye mi yazıyorum? Öncelikle biz bize düşeni yapıyoruz. Şimdilik elimizden gelen bu. Bir de Türk insanının her konuda yaptığı kolaycılığı yapıp, “Ben söylemiştim,” deme fırsatını yakalamış oluyoruz. Ne de olsa mayamızda var.