Bir Sezon Böyle Geçti

0
472

BİR SEZON BÖYLE GEÇTİ

Şike haberleri ile ilk tanışmamız 3 temmuz 2011 sabahı gerçekleşti. Gözaltılar, polis sorgusu derken adliyeye sevk edilenler ve tutuklananlarla operasyon sürdü. Bu satırların yazıldığı tarihte ise tüm tutuklular tahliye edilmişti. Aziz Yıldırım başta olmak üzere bazı tutuklular hüküm giymiş olmasına rağmen mahkeme kararlarının kesinleşmesi için Yargıtay’ın bu kararları onaması gerekiyor.

Söz konusu operasyonun yapılış tarihi son derece anlamlıdır. Basına yansıyan polis takip belgelerinden ve kamuoyunca tape diye bilinen telefon konuşma kayıtlarından anlaşılacağı üzere bu operasyon en az bir yıldır sürmektedir. Ancak operasyonun başlaması için 12 Haziran seçimlerinin geçmesi beklenmiştir. Belli ki iktidar partisindekiler, böyle kapsamlı bir operasyonun seçim öncesi yapılmasının oy potansiyellerini düşüreceğini hesaplamışlar ve operasyonu seçim sonrasına ertelemişlerdir. İktidardakilerin bu operasyondan haberdar olmaması imkansıdır. Zira operasyonu yöneten polisler İç İşleri Bakanlığı’na bağlı olduklarından, Bakan ve Bakanlık üst düzey yöneticilerinin bilgisi haricinde bu operasyonu aylarca sürdümüş olamazlar.

Operasyonun başlangıç tarihi ister istemez bu operasyonun futbola siyasi bir müdahale olup olmadığı sorusunu gündeme getirmektedir. Bu konuda pek çok teori üretilmiştir. Fenerbahçe taraftarlarının önemli bir kısmı bu operasyonu Fettullah Gülen cemaatinin Fenerbahçe’yi ele geçirmek için yaptırdığına inanmaktadır. Süper Final maçlarının sonuncusunda çıkan olaylar öncesinde Fenerbahçe taraftarının Fettullah Gülen cemaati aleyhine yaptığı protesto gösterileri de bu inancın ne kadar yaygın olduğunu göstermektedir. Konuyla ilgili pek çok başka komplo teorisi de mevcuttur. Ben bu yazımda bu tür komplo teorilerine itibar etmeden sadece olayın görünen boyutlarına değineceğim.

Federasyon Başkanlığına 29 Haziran’da  seçilmiş olan Mehmet Ali Aydınlar konu ile ilgili ilk açıklamasını 3 Temmuz sabahı yapmıştır. Mehmet Ali Aydınlar’ın açıklamalarına ve başkan olduğu sürece gösterdiği tavra geçmeden önce kimliği hakkında ki bilgileri hatırlamakta yarar var;

1956 yılında Arapgir‘de dünyaya geldi. 1981 yılında mali müşavir olarak iş hayatına başladı. 1993 yılında Acıbadem Hastanesi‘ni kurdu. Bugün bu hastane pek çok kulübün sağlık sponsorudur. Fenerbahçe kulübünde 5 yıl yönetcilik yaptı. Sponsor olduğu Fenerbahçe Kadın Voleybol Takımı‘nı pek çok başarıya ulaştırdı. 2008‘de TFF yönetim kuruluna seçildi.. 29 Haziran 2011‘de Türkiye Futbol Federasyonu‘nun kırkıncı başkanı seçildi. 31 Ocak 2012’de TFF başkanlığından istifa etti. Hükümete yakınlığı ile tanınan bir işadamıdır.”

Fenerbahçe gönüllüsü Mehmet Ali Aydınlar henüz T.F.F.’ye başkan olduğunu bile idrak edemeden özel yetkili savcının bu operasyonu ile karşı karşıya kalmıştır. Operasyonun başladığı gün yaptığı açıklamadan anlaşıldığı üzere sayın başkanın da konu hakkında bilgisi yoktur. Operasyonun üstünden iki gün geçtikten sonra yaptığı açıklamada ‘Dava uzun sürebilir. Biz delillere göre hareket etmek zorundayız’ şeklinde bir açıklama yaparak, lig sezonu başlamadan T.F.F.’nin kulüpler hakkında bir karar vereceğinin sinyallerini vermiştir.

Mehmet Ali Aydınlar başkanlığı süresi boyunca Fenerbahçe’ye ceza vermemek için elinden geleni yapmıştır. Önce elimizde belge yok demiş, sonra savcılıktan gelen belgeleri UEFA ve Etik Kurulu ile paylaşarak sorumluluğu kendi üzerinden atmak istemiştir. Rüzgarın Fenerbahçe’nin aleyhinde olduğu bu dönemde ise ligin başlama tarihini sürekli ileri atarak Fenerbahçesiz bir ligin başlamasını engellemiştir. Ama sonuçta ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranabilmiş ve Fenerbahçe camiasının da tepkisini kazanmıştır.

YILDIRIM DEMİRÖREN NEDEN BAŞKAN OLDU?

Mehmet Ali Aydınlar’ın istifası Yıldırım Demirören için müthiş bir fırsat yaratmıştır. Beşiktaş’ı yaklaşık 580 milyon TL borca sokan Demirören, yeni sezonda en az 85 milyon Euro nakit para ihtiyacı olduğunun farkındaydı. Kulüpten alacaklı olduğu 100 milyon TL’yi, Mali Genel Kurul’da hibe ettiğini söylemesine rağmen, kulüpten senet alarak sağlama bağlamıştı. Ancak 85 milyon Euro gibi yeni bir finansman desteği vermeyi de arzu etmiyordu. Ne de olsa Milliyet ve Vatan gibi iki dev gazeteyi satın almışlardı. Ayrıca BJK’nın UEFA kriterlerini tutturamadığının, vergi ve diğer borçlar konusunda UEFA’ya verdiği yalan beyanların ortaya çıkacağının ve Beşiktaş’ın Avrupa kupalarından en az 1 yıl men edileceğinin de farkındaydı. Bu olayın kendi başkanlığı döneminde gerçekleşmesi onun sonu demekti. Bu durumda Demirören zaten kaçmak için bahane arıyordu. TFF’ye başkan olmak onun için bulunmaz bir fırsattı.

Önce siyasilerin onayını sonra da Fenerbahçe başta olmak üzere diğer kulüplerin onayını aldı. Bu onayı alırken verdiği söz; hiçbir kulübün küme düşürülmeyeceği, puanının silinmeyeceği, şike suçu varsa da kurumların değil kişilerin cezalandırılacağı idi. Yönetim kurulu ve diğer kurulların listesini FB ağırlıklı kişilerden oluşturarak Fenerbahçe ve diğer kulüplerin desteğini arkasına aldı. Küme düşme konusunda Başbakanın da beyanlarına paralel olarak, Avrupa kupalarından men edilmeyi bile göze aldığını söyledi. Verdiği sözü de tuttu.

Öncelikle Etik Kurulu’nun 15.08.2011 tarih ve 2011/8 Esas, 2011/7 karar sayılı kararını hasır altı etti. Kendisinin atadığı ve tartışmalı üyelerin de bulunduğu yeni Etik Kurulu’ndan konuyu yeniden incelemesini istedi. Yeni Etik Kurulu da konuyu yeniden inceleyerek, 27 Nisan 2012 tarihinde kararını TFF yönetim Kuruluna iletmiştir. Raporda özetle; “”Kurulumuz, yaptığı inceleme ve değerlendirmeler sonunda, müsabakalardaki eylemler bakımından ilgili bazı kişiler hakkında, ’şike’, ’şike teşebbüsü’, ’teşvik primi’ veya ’teşvik primine teşebbüs’ şüphesinin mevcut olup olmadığı ve bu kişilerin eylem ve davranışlarının kulüplere izafesinin mümkün olup olmadığı bakımından kanaate ulaşmıştır; bazı müsabakalar bakımından ya da olaylarda adı geçen kişiler açısından ise ’kanaat oluşturmaya yetecek kanıt bulunmadığı’ şeklinde görüş bildirmiştir. Ayrıca Kurulumuz, dosyadaki kanıtlar çerçevesinde bazı kişilerin, savcılık evrakında ’şüpheli’ olarak belirtilmelerine rağmen, ’somut olayla ilgisini gösteren kanıt bulunmadığı’ yönünde kanaat bildirmiştir” denilmektedir.

TFF yönetimi de bu kararı PFDK’ya yönlendirmiş ve gerekli cezaların verilmesini istemiştir.  Ancak, Yıldırım Demirören’in Fenerbahçe’yi aklayabilmesi için önündeki en önemli engel TFF Disiplin Talimatının 58. Maddesi idi. Bu maddenin dört ana hükmü vardı;

1)      Müsabakanın sonucunu hukuka veya spor ahlakına aykırı şekilde etkilemek veya buna teşebbüs etmek yasaktır. Bir futbolcuya veya kulübe teşvik primi verilmesi de bu kapsamdadır.

2)      Bu hükmü ihlal eden kişiler, bir yıldan üç yıla kadar müsabakalardan men veya hak mahrumiyeti cezasıyla; kulüpler ise küme düşürme cezasıyla cezalandırılır. İhlalin ağırlığına göre küme düşürme cezasına ek olarak puan indirme cezası da verilebilir.

3)      İhlalde sorumluluğu bulunan kişi veya kulüplere ayrıca para cezası verilir.

4)       Anılan yasağın hakemler tarafından ihlali halinde sürekli hak mahrumiyeti cezası verilir.

Bu madde yürürlükte olduğu sürece Fenerbahçe’ye ceza vermek kaçınılmazdı. Fenerbahçe’nin herhangi bir şekilde ceza alması ise UEFA nezdinde Avrupa kupalarından men edilmesi anlamına geliyordu. Bu engeli aşabilmek için Mehmet Ali Aydınlar 26 Ocak 2012 tarihinde toplanan TFF Olağanüstü Genel Kurulunda şike ile ilgili cezaların yer aldığı 58.madde değiştirilmesini istemiş ancak bu talep oy çokluğuyla reddedilmişti. Demirören ise bu konuda arkasına aldığı siyasi destekle 30 Nisan 2012 gecesinde TFF yönetim kurulu kararı ile 58.maddeyi değiştirmiştir. Bu maddenin değişmesi ile birlikte FB’nin küme düşmesi engellendiği gibi şike vakalarında kulüplerden ziyade kişilerin cezalandırılması esası getirilmiştir. Sanki şikeyi yapacak kişiler kulübü menfaatine değil de kendi menfaatine yapacakmış gibi.

Bu rüzgarı arkasına alan PFDK ise durumu ‘acilen’ incelemiş ve ismi geçen kulüpler ve kişiler hakkındaki kararını 6 Mayıs 2012 gece yarısından sonra açıklamıştır. Şike soruşturması kapsamında Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım’a ceza verilmezken, Şekip Mosturoğlu’na 1 yıl, İlhan Ekşioğlu’na 3 yıl, Cemil Turan’a 1 yıl hak mahrumiyeti, İbrahim Akın’a 3 yıl müsabakalardan men cezası verilmiştir. Daha sonra ise Tahkim Kurulu’na yapılan itirazlar neticesinde bazı kişilerin cezalarında da indirime gidilmiştir.

Bu kararlarla Demirören misyonunu yerine getirmiş, FB’nin şampiyonluğunu tescil ettiği gibi küme düşmesini de engellemiş ve UEFA’ya kabulünü sağlamıştır. Oysa bu davaya bakan mahkeme pek çok sanığa, şike yapılan maçların hangileri olduğunu da belirterek ceza vermişti. Bu cezaların onanması durumda Etik Kurulu’nun da PFDK’nın da meşruluğu yok olacaktır. Verdikleri kararlar da ‘yok hükmünde’ olacaktır.

SÜREÇ İÇERİSİNDE TARAFLARIN TAVIRLARI

Yaşanan bu süreç içerisinde GS ve Bursaspor kulüpleri başından itibaren 58.maddenin uygulanması için çaba göstermiştir. GS bu konuda işi UEFA’ya şikayete kadar götürmüştür. Trabzonspor ise haklı olarak şampiyonluğun Trabzonspor lehine tescil edilmesi için mücadele etmiştir. Bu mücadelelerindeki en büyük kozları ise FB’nin Şampiyonlar Ligine kabul edilmemiş olması ve Trabzonspor’un bu ligde Türkiye’yi temsil etmiş olmasıdır.

Beşiktaş kulübü ise bu süreç de sessiz kalmayı tercih etmiştir. Hatta bu sessizlikleri yanlış yorumlara yol açmış, suçluluğun verdiği mahçubiyet olarak değerlendirilmiştir. Oysa bu sessizliğin nedeni, Yıldırım Demirören’in TFF başkanı olma hayaliymiş. Demirören, bu hayali uğruna aldığı tavırlarla Beşiktaş’ın şerefli imajının zedelenmesine neden olmuştur.

Kulüpler Birliği ise, yayıncı kuruluşun tehditleri yüzünden TFF’yi desteklemek zorunda kalmışlardır.

YAYINCI KURULUŞUN ETKİSİ

Yayıncı kuruluşun bu konudaki etkisine geçmeden önce kulüplerin yayın gelirlerinin toplam gelirleri içindeki payına bakmakta yarar var. Beşiktaş ilgi alanım olduğundan, yayın gelirlerinin toplam gelirlerin %48’ini oluşturduğunu biliyorum. GS, FB ve Trabzonspor için de aşağı yukarı benzer bir durum olduğunu, diğer kulüplerde ise bu oranın çok daha büyük olduğunu tahmin ediyorum.

Yayıncı kuruluş, krizin başladığı günden itibaren, FB’nin küme düşürülmesi halinde abone kaybedeceğini ve bu zararı TFF’ye yaptığı ödemeden düşeceğini söyleyerek TFF’ye baskı yapmıştır. Yayıncı kuruluşun bu tavrı, FB’yi kurtarmak için formüller arayan Mehmet Ali Aydınlar yönetiminin işine gelmiş ve bu tehdite can simidi olarak sarılarak Kulüpler Birliği’ni ciddi bir gelir kaybı konusunda uyarmıştır. Gelirlerinin önemli bir kısmını yayın gelirleri oluşturan kulüpler ise yayıncı kuruluşun bu tehditlerinden dolayı korkmuş ve Mehmet Ali Aydınlar’ı desteklemek zorunda kalmışlardır.

Mehmet Ali Aydınlar’ın niyeti FB’yi kurtarmak olmasa yayıncı kuruluşun bu blöfünü görür ve TFF’nin en büyük kozu olana yayıncı kuruluşun verdiği banka teminat mektubunu tahsil etme kozunu kullanarak yayıncı kuruluşu bu tavrından vazgeçirebilirdi. Ayrıca, yayıncı kuruluş taahhüt ettiği parayı ödemediğinde, mevcut kontratın iptal edilip, yeniden ihaleye gidileceğinin de farkındadır. Son ihalede kendisini oldukça zorlayan Türk Telekom’un açılacak yeni ihale için ellerini ovuşturduğunun da farkındadır. Yayıncı kuruluşun böyle bir riski göze alması kolay değildir. Tüm bunlar da göstermektedir ki, yayıncı kuruluş ve TFF yönetimi işbirliği içinde hareket etmişler ve mevcut durumu kendi lehlerine çevirmişlerdir.

SÜPER FİNAL REZALETİ

Yaşanan süreçte yayıncı kuruluşun 1 kuruş zararı olmamıştır. Lig planlandığı gibi oynanmış ve küme düşürülen takım olmamıştır. Ancak TFF yönetimi, yaptığı işbirliğinden dolayı yayıncı kuruluşu zarara uğramış gibi göstererek Süper Final diye bir garabet uydurarak ödüllendirmiştir. Böylece yayıncı kuruluş için ligi ilk dört sırada bitiren ve ikinci dört sırada bitiren takımlar altışar maç daha yaparak yayıncı kuruluşun daha çok para kazanması sağlanmıştır.

Süper finalin çekişmeli geçmesi ve daha çok kişinin bu maçları seyredebilmesi için Süper Finalin GS ve FB arasında olması kurgulanmıştır. Bu kurguya ulaşmak için de TFF elinden geleni yapmıştır. Beşiktaş’ın en az 6 puanı ofsayt gollerle engellenmiş, hakemler bu kurguya uygun maçlar yönetmişlerdir. GS’nin son maçtan önce şampiyonluğunu ilan etmemesi için GS aleyhine de çok bariz hatalar yapılmış ve nihayetinde Saraçoğlu stadyumunda FB-GS finali oynanması sağlanmıştır. Allahtan, 34 maçlık lig maratonunu şampiyon olarak bitiren GS süper finalleri de kazanmış ve daha büyük skandalların ortaya çıkmasının önüne geçmiştir.

Süper Final rezaletinde en çok mağdur olan takım Beşiktaş olmuştur. Sezon boyunca 34 lig maçı, 2 UEFA Playoff maçı, 4 UEFA 2 ve 3.tur maçı, 2 Ziraat Kupası maçı, 6 Süper Final maçı olmak üzere toplam 56 maç oynamıştır. Beşiktaş’ın rakiplerinin sezon boyunca oynadığı maç sayısı ise Beşiktaş’ın oynadığı maç sayısının %70’i kadardır.

Yaşanan süreçle ilgili olarak düşünce ve görüşlerime gelince;

Futbolda şike her dönemde olmuştur. Ancak son yıllarda şike bazı kulüplerin önemli aktivitelerinden biri haline gelmiştir. İnsanların gözüne sokulurcasına maçlar alınıp, satılmıştır. Yaşanan bu operasyon neticesinde önümüzdeki kısa dönemde şikeye daha temkinli yaklaşılacak, hatta bir süre uzak durulacaktır. Ancak, TFF’nin şike yapan kulüpleri cezalandırmamış olması ve yaptığı yönetmelik değişiklikleri uzun vadede şikeyi teşvik edecektir. Bir dönemin üç kağıtçı şirketleri nasıl şirket yönetimlerine kapıcılarını, çaycılarını alarak her türlü üç kağıtlarını bunlarından üzerinden yapıp kendileri işin içinden sıyrıldılarsa, kulüpler de verilecek cezayı göze alan kişiler üzerinden şike yapmaya devam edeceklerdir.

Bizler de satın aldığımız biletlerimizle tribünlerden ‘tiyatro’ seyretmeye devam edeceğiz.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here