Ben bir futbol yazarıyım. Bugün canım futbol yazmak istemiyor.
Üniversiteli günlerimizde söylediğimiz bir türkü dolandı dilime;
“İşte Şerif sehit oldu
Bayram benim neyime…” diye devam ederdi.
Bu satırların yazıldığı gün Hrant Dink toprağa veriliyordu. Tarifi zor bir hüzün içerisindeyim ve bugün “futbol benim neyime” diye düşünüyorum.
Pazartesi günü Alen Makaryan ziyaretime gelmişti. Beşiktaş sohbeti, ister istemez Hrant Dink cinayetine ve azınlıkların sıkıntılarının deşilmesine dönüştü. Azınlıklarla birlikte yaşamımızı anlatmak için resmi ağızların sıkça kullandığı “mozaik” sözcüğünün aslında koca bir aldatmacadan başka bir şey olmadığını bir kez daha anladım.
Birkaç hafta önce Gökçeada’ya gitmiştim. Yakın geçmişimizde (74 sonrası) Rum asıllı vatandaşlarımızın terk etmek zorunda kaldığı köyleri gezmiş ve hüzünlenmiştim. Kimsenin yaşamadığı, içerisinde eşyalarıyla birlikte kapısına kilit vurulmuş bu evler bana “mozaik” kelimesinin içinin ne kadar boş olduğunu bir kez daha anımsattı. Günümüzde dahi, Gökçeada’lı Rum vatandaşlarımızın mülklerini satabilmek ya da yeni mül sahibi olabilmek için normal bir vatandaş gibi sadece Tapu dairesine gitmekleri yetmiyor. Ankara’dan bu satış işlemi için güvenlik soruşturması yaptırmaları gerekiyor. Her türlü yabancı ülke vatandaşı özgürce mülk alıp, sattığı Türkiye’de bir tek Rum vatandaşlarımız ayrıcalıklı! Ne güzel bir mozaik, değil mi?
BİR FUTBOL MAÇI ANISI
İşim gereği, sıkça yabancı misafirlerimi ağarlamak zorunda kalırım. Uygun düştüğünde ise, yabancı misafirlerimi Beşiktaş maçlarına götürmekten keyif alırım. Bir maç akşamı Fransız iki misafimi alarak İnönü stadyumuna doğru yola çıktım. İş konuşmalarımız dışındaki sohbetlerimizin konusunu Ermeni Soykırımı Tasarısının Fransız Meclisinden geçmiş olması oluşturuyordu.
Ben ısrarla, Türkiye’de yaşayan halkların birbirine karşı bir husumetleri olmadığını, yüzyıllardır bu topraklar üzerinde kardeşçe yaşadıklarını anlatmaya çalışıyordum. Onlar ise dönüp dolaşıp sözü 1915 olaylarına getiriyorlardı. Tam stadyumda yerlerimiz almıştık ki, kapalı tribün, “Alen sahaya, üçlü çektir Kartal’a” diye inlemeye başladı. Alen sahaya inip, tribünlere üçlü çektirmeye başladığında Fransız misafirlerim sahadaki bu kişinin kim olduğunu bana sordular. Alen’in bir tribün lideri ve Ermeni asıllı vatandaşlarımızdan olduğunu söylediğimde gözlerine ve kulaklarına inanmadılar. Bir Ermeni asıllı Türk’ün yirmibeşbin kişilik bir koroyu idare edebildiği bir ülkede soykırımın olamayacağını kendi ağızları ile itiraf ettiler.
Mozaik kelimesi ancak ve ancak bu kelimenin içeriğine inanların ağzında anlam kazanıyor, resmi ağızlarda ise sakil duruyor.