Elmaların Babası: Alma Ata – Macro

0
756

Kazak pazarını diğer çokuluslu araştırma şirketleri feth etmeden biz etme­liyiz. Bu aynca, ata toprak­larımız ve Kazak soydaşları­mız için yerine getirmemiz gereken önemli bir görev”. Bu düşüncelerle havaala­nında uçağımızın kalkması­nı bekliyoruz. Uzun bir yol­culuk bizi bekliyor, İstan­bul’dan Alma Ata’ya toplam uçuş süresi tam dört buçuk saat. Benim gibi uçmaktan korkanlar için oldukça uzun bir süre.

Uçağımız tam dört saat gecikme ile kalkıyor. Çünkü Sayın Başbakan’ın Uzak Doğu gezisi için tahsis edi­len Airbus’ın yokluğu THY’nin tüm zaman çizel­gesini değiştirmiş. Alma Ata’ya geldiğimizde saat sa­bahın 9’u. Havaalanı olduk­ça küçük ve bakımsız. Artık eski sosyalist ülkelerin ha­vaalanları beni şaşırtmıyor. Ama yine de “bir başkent havaalanı böyle olmamalı” diye düşünüyorum. Alma Ata havaalanında beni iki şey çok şaşırtıyor. Birincisi, havaalanında yoğun bir ta­mirat faaliyeti var ve tüm tamirat kadın işçiler tarafın­dan yapılmakta. Bir yandan harç yapan, bir yandan oda sıva ve boya işleri yapan kadın işçileri görünce birhayli şaşırıyorum. Zira bu tür işleri yalnızca erkekler yapar zannediyordum, ikin­cisi ise free shop’lar oldu. Uçakların içinde servis yapı­lan arabalar vardır. Bu ara­balardan bir tanesi içki, si­gara ve parfümle doldurul­muş ve havaalanında yol­cularla birlikte dolaşıyor.

Yolcular polis kuyruğunda iken, free shop polis kontrol noktasına geliyor, bavulları alacağımız bantın yanına gidiyoruz aynı free shop ile karşılaşıyoruz. Nihayet gümrük alanına giriyoruz ve yine aynı free shop ısrar­la bizi takip ediyor. Sonun­da dayanamayıp bir karton sigara satın alıyorum.

Vize almak gerekmiyor

Kazakistan’a gitmek iste­yen Türklerin vize alması gerekmiyor. Havaalanında vize almak için sıraya giren Amerikalı, Japon ve Avru­palı işadamlarını görünce içimi bir sevinç kaplıyor. Türk olmanın sınırlı da olsa avantajını gururla yaşıyo­rum. Alma Ata havaalanın­daki polis ve gümrük işlem­leri yaklaşık iki saat sürü­yor. Gümrükten çıktıktan sonra Yeşilköy havaalanın­daki polis kontrol ve güm­rük işlemlerinden artık hiç şikayet etmeyeceğime ye­min ediyorum. Gümrükten çıkar çıkmaz etrafımızı tak­siciler sarıyor. Hemen eli­mizdeki bavula hamle yapı­yorlar. Ancak bu konuda ol­dukça deneyim kazandığım­dan bu hamleleri başarı ile savuşturuyorum. Rezervas­yon yaptığımız Marco Polo otelinin misafirleri için ha­vaalanında karşılama ve otele ulaştırma servisi var.

Bu servisin ücreti kiralaya­cağınız araç türüne göre de­ğişiyor. Limuzin dahil bir sürü alternatif sunuyorlar. En ucuz araçları Rus malı arabalar ve havaalanından otele 20 dolara götürüyor­lar. Yaklaşık 20 dakikalık yol için 20 dolar öderken hiç olmazsa emin ellerde ol­duğunuzu düşünüp teselli buluyorsunuz.

Kaldığımız otel Alma Ata’nm en lüks ve en pahalı oteli. Alma Ata’ya ilk kez gelen Türk işadamlarının bir çoğu genellikle bu otelde kalıyormuş. Otelin gecesi tek kişi için 350 dolar. An­cak Alma Ata küçük bir şehir olduğundan diğer lüks fakat daha ucuz otelleri keş­fetmek çok uzun sürmüyor. Bunlardan Kazakistan Oteli ve Türkler tarafından işletilen Ankara Oteli ikinci ziya­retimde tercih edeceğim otellerin başında geliyor. Bakü ve Taşkent ile karşı­laştırılınca Alma Ata’da otel hizmetlerinin oldukça geliş­miş olduğunu hemen fark ediyorsunuz.

Başkent taşınıyor

Alma Ata Kazakistan’ın tam güneydoğusunda ve Kırgızistan sınırında kurul­muş. Hükümet başkentleri­nin sınır boyunda bulunma­sını güvenlik açısından teh­likeli bulmuş ve başkentleri­ni Orta Kazakistan’da bulu­nan Akmola’ya taşıma ka­ran almış. Biz Alma Ata’da iken bu taşıma işi devam ediyordu. Başkentin Akmo­la’ya taşınıyor olmasının Alma Ata’nm ticari merkez olmasını etkilemeyeceği gö­rüşü hakim. Zira ülkenin en önemli firmalannın yönetim merkezleri halen Alma  Ata’da bulunmakta.

Kazakistan uçsuz bucaksız bir ülke. Ül­kenin yüzölçümü 2.7 milyon kilometre kare. Bu yüzölçümü tüm Batı Avrupa’nın yüzölçümünden büyük. Ancak bu koca ülkede toplam 17 milyon in­san yaşıyor. Kilomet­rekareye 6 kişi düşü­yor.

Kazakistan yeraltı kaynakları açısından oldukça zengin bir ülke. Yılda 27 milyon ton petrol üretilen bu ülkede toplam 6.2 milyar ton petrol rezervi bulun­makta. Doğal gaz rezervleri ise 2 bin 400 milyar metre­küp. Aynca bakır yataklan dünya ihtiyacının 1/3’ünü karşılayacak düzeyde bulu­nuyor, dünyanın en büyük altın ve kömür madenleri­nin de bu ülkede olduğu söylenmekte. Ülkede 85 bin nehir ve 48 bin göl bulun­makta. Atalarımızın bu zen­gin topraklan bırakıp Anadolu’ya gelmesine asırlar sonra bir anlam veremiyo­rum. Ülke ekonomisine ha­kim olan endüstri sektörleri, metal, ferrometal, petrokimya, enerji, petrol ve gaz, in­şaat, , taşımacılık ve tarım­dan oluşmakta. Kazakistan değişik mal gruplarından oluşan tam 200 değişik ürünü yurtdışına ihraç et­mekte. Kazakistan’da top­lam 3 bin yabancı sermayeli firma faaliyet gösteriyor. Yabancı firmaların içinde Amerikalılar ve Japonlar ço­ğunluğu teşkil etmekte.

Kazaklar Türk olduklarını bil­miyor

Alma Ata ya da Batılıla­rın ve Rusların deyimiyle Almaty, 1854 yılında Rus imparatoru tarafından Orta Asya’da garnizon olarak kullanmak amacıyla küçük bir kale olarak kurulmuş. Bu kalenin adı Vernyi imiş. Kale zamanla çevre köyleri kapsayacak şekilde genişle­yerek önemli bir şehir olma­ya başlamış. Ancak şehir Tatarların işgaline uğramış ve yerle bir edilmiş. 1867’de yeniden kurulan şehir bu kez 1919’daki bü­yük depremle yokolmuş. Ruslar şehri yeniden inşa et­mişler. Şehrin adı 1921 yı­lında Alma Ata (Elmaların Babası) olarak değiştirilmiş ve 1929 yılında Kazakistan Sovyet Sosyalist Cumhuri­yeti1 nin başkenti olmuş.

Alma Ata’nın toplam nü­fusu 1.2 milyon. Diğer eski sosyalist başkentlerde oldu­ğu gibi nüfus Alma Ata’da yoğunlaşmamış. Alma Ata şehircilik açısından son de­rece iyi planlanmış bir şehir görünümünde. Aynı New York’ta olduğu gibi birbirini kesen cadde ve sokakları ile şehir satranç tahtası gibi bloklara bölünmüş. New York’tan farklı olan yanı ise henüz şehrin yükselmeye başlamamış olması. Ulaşım genellikle taksi ve otobüsle yapılıyor. Otelde görevlilere metro haritası soruyorum. Önce görevliler ne istediğimi anlamıyorlar. Daha sonra derdimi anlatınca çok şaşırı­yorlar, ve Alma Ata’nın metrosu olmadığını söylü­yorlar. Bu kez şaşırma sırası bana geliyor. Çünkü ilk defa metrosu olmayan bir eski sosyalist başkentte bulunu­yorum. Moskova başta ol­mak üzere Prag, Budapeşte, Bükreş ve hatta Bakü’de son derece etkileyici metro sistemleri görmüş ve etki­lenmiştim.

Alma Ata’nın sokak ve caddeleri oldukça geniş inşa edilmiş. Trafik son derece rahat işliyor. Ancak bu şe­hirde adres bulmak oldukça zor. Zira tüm sokak tabela­ları Kiril alfabesi ile yazıl­mış. Kendinizi Rusya’da zannediyorsunuz. Her ne kadar resmi dil Kazakça ola­rak ilan edilmişse de halen kullanılan dil Rusça. Devlet Başkanı bile televizyon ko­nuşmalarını Rusça olarak yapıyor, îş lisanı ise tama­men Rusça. Zaten Kazakis­tan özel sektörünün en önemli işadamları Ruslar­dan oluşmakta. Kazaklar ise daha çok bürokratlık ve devlet işletmelerinde yöneti­cilik yapıyorlar. Alma Ata’daki ilk iş toplantımdan sonra derhal bir tercüman bulmam gerektiğini fark ediyorum. Zira ül­kede ingilizce çok az ve otel dışında yemek ıs­marlamanız bile bir mucize, ingilizce bilen insanlar az olduğundan oldukça da pa­halılar. Kaldığımız otelin ya­bancı misafirlerine tercüman bulma hizmeti de var. Otel­de çalışan İngilizce bilen personel iş saatleri dışında bu hizmeti de veriyor.

Kazakça’yı anlamak mümkün değil. Konuşmalar arasında bazı ortak kelimeler yakalayabiliyorsunuz. Ancak bu kelimelerden yola çıkarak cümle hakkında tahminde bulunmanız mümkün değil. Bazı ortak kelimeler de farklı anlamlar­da kullanılıyor. Örneğin: “Teşekkür ederim”in karşılı­ğı “Rahmet”. Bizde ise Rah­met bolluk ve bereket an­lamlarında kullanılmakta. Buna benzer farklı anlamda kullanılan daha birçok keli­me var. Neyseki sayı isimle­ri farklı değil. Sadece “bin” yerine “min” demeye alış­manız gerekiyor. Kazakis­tan için Türkiye’de “Türki Cumhuriyet” nitelemesi ya­pılmakta. Oysa tanıştığım Kazakların tamamı bu nite­lemenin nedenini bir türlü anlamadılar.

Alma Ata oldukça yeşil bir şehir. Tüm sokak ve cadde kenarlarına ağaç dik­mişler. Ayrıca şehir içinde birçok park ve bahçe var. Bunlann en önemlisi Mak­sim Gorki Parkı. Bu büyük parka ücretle giriyorsunuz. Park şekil itibariyle Gülhane Parkı’nı çağrıştırıyor. İçinde Lunapark ve ayak üstü ye­mek lokantaları var. Her köşede şiş kebap satan sey­yar satıcılara rastlıyorsunuz. Bu parkın tam orta yerinde Filateli Kulübü bulunduğu­nu öğreniyorum. Filateli ho­bilerim arasında yer aldığın­dan görmek istiyorum. Ku­lübe geldiğimizde bir hayli şaşırıyorum. Zira ben bir bi­na ya da en azından bir oda beklerken parkın ortasındaki açıklığın bu işe tahsis edildiğini öğreniyorum. Yani Filateli Kulübü bir açık hava kulübü şeklinde işliyor. Yağmur yağdığında ise her­kes pılısını pırtısını toplayıp evine yollanıyor.

At eti nefis

Kazakların en meşhur ye­mekleri mantı. Tastamam bizim bildiğimiz mantı. Ay­rıca börek ve kebap çeşitleri de Kazak mutfağında önem­li bir yer tutuyor. En mak­bul et yemekleri at etinden yapılıyor. Ancak birçok lo­kanta yabancı müşterilerine at eti kullandığını söylemi­yor. Zira yabancılar at eti yemeye çekiniyorlarmış. Ben de at eti ısmarlarken oldukça tedirgin olmuştum. Oysa at etinin lezzitini tat­tıktan sonra Türkiye’de ne­den at yemediğimiz ve bele­diyenin neden at eti kesen­leri ve satanları  zehir satıcı­ları gibi teşhir ettiğini bir türlü anlayamadım.

Geç kalmamak lazım

Şehrin en önemli alışve­riş merkezi Cumhuriyet Meydanı’nda bulunuyor. “Magazin” adını verdikleri büyük alışveriş mağazaları bu bu meydanda toplanmış. Süpermarket ile Shopping Mail arası bir şekilde dizayn edilmiş olan bu dükkanlarda elektronikten gıdaya, kürk­ten ayakkabıya herşeyi bul­manız mümkün. Ayrıca tüm Batı’nın ünlü markalarıyla birlikte. Cumhuriyet Meyda­nı’nda ziyaret edilebilecek diğer önemli merkezler ise, Central Museum, Çocuk Sa­rayı ve spor kompleksi Medeu bulunmakta. Cumhuri­yet Meydanı’ndan sonra zi­yaret edilebilecek yerlerin başında Lenin Bulvarı gel­mekte. Cumhuriyet Sara­yının bulunduğu bu bul­varda Kazakistan Oteli de bulunmakta. Cumhuriyet. Sarayı gerek mimari olarak gerekse önünde yer alan meydanın genişliği ve dü­zenlenişi açısından mutlaka görülmesi tavsiye edilen bir yer.

Kazakistan’da faaliyet gösteren Türk firmaları da­ha çok inşaat ve dış ticaret firmaları. Üretici olarak ise bildiğim kadarıyla yalnızca Coca Cola mevcut. Bildiği­miz üzere Coca Cola’nın Ka­zakistan’daki ortağı Efes Pilsen. Alma Ata’nın en merkezi yerinde bulunan fabrika oldukça etkileyici ve birçok yabancı işadamının takdirini kazanmış. Türk işadamlarının Kazakistan ekonomisi içinde daha aktif rol alabilmesi için bazı risk­leri göze alması gerekiyor. Örneğin, Kazakistan’da ya­pılan yatırımın geri dönüş süresi şu anda 2 ya da 3 yı­la yayılabilir. Zira Kazakis­tan’ın bugün güçlü bir eko­nomik yapısı yok. Ancak zengin kaynaklan olan bir ülke. Bizim 70 yılda geldiği­miz noktaya 5-6 yılda gele­cek gibi gözüküyorlar. Amerikan, Avrupa ve Japon firmalarının bu ülkedeki ya­tırımları bu düşüncenin te­melini oluşturuyor. Kazakis­tan her alanda yatırım ya­pacak Türk işadamlarını bekliyor. Geç kalmamak la­zım.

Kazakistan TV ve reklam sektörü de hızla gelişmekte. Bu alanda henüz çokuluslu firmalar mevcut değil. Ama inanıyorum ki en kısa za­manda reklamcılık ve TV sektöründe çokuluslu devler boy gösterecek. Kazakis­tan’da henüz ülke düzeyin­de yayın yapan iki TV kanalı var. İkisi de devlet ka­nalı. Özel TV’ler ise henüz yerel yayın yapıyor. Bun­dan dolayı da reklam gelir­leri oldukça düşük. Alma Ata’da yayın özel TV istas­yonlarından KTK, Tan TV ve Totem TV ile görüşme imkanını buldum. Son dere­ce amatör bir yayın faaliye­tiyle karşılaştım. Haberin sunulduğu canlı yayın istas­yonu aynı zamanda ofis olarak kullanılıyor. Hiçbir ses yalıtımı yok. İstasyonlar cadde üzerindeki binaların bir ya da iki katında faaliyet gösterdiğinden caddedeki tüm gürültü yayına yansı­yor. Haberin ortasında du­yulan klakson sesi Kazakla­rı şaşırtmıyor. Bu özel TV’ler son derece az reklam alabiliyor. Zira ulaştıkları ki­şi sayısı Alma Ata ile sınırlı. Ocak-Temmuz arası en bü­yük özel TV istasyonunun reklam cirosu 300 bin dolar civarında. Ancak çok yakın­da bu TV istasyonları Rus uydusuna çıkacaklar. Uydu­nun kapasitesi 6 kanal ile sınırlı. Bunlardan ikisi dev­let kanalı olacak. Özeller ise henüz uydu kirasını bile karşılayacak durumda değil. Oysa biliyorlar ki uyduya çıkarlarsa reklam gelirleri en az yirmi kat artacak. Bu açı­dan tüm özel TV istasyonla­rı yabancı ortak arıyor.

Türk TV istasyonlarına duyuru­lur.

Reklamcılık sektörü de benzer bir durumda. Henüz billboard dışında yaratıcı bir çalışma yapamıyorlar. TV reklamları için yapılan tek şey, başka ülkelerde çekilen filmlere dublaj yapmak. Ül­kenin en büyük reklam ajansı Caravan adlı bir ajans. Caravan ülkenin en zengin kişilerinden Boris Güler’e ait. Aynı kişinin Caravan adlı bir günlük gaze­tesi ve yine aynı adı taşıyan çok büyük bir ticaret şirketi mevcut. Caravan reklam ajansının yıllık cirosu 8 mil­yon dolar civarında. Diğer reklam ajanslarının ciroları ise oldukça düşük. Hızla büyüyeceğine inandığım bu sektörde rüşdünü ispat et­miş olan Türk reklam ajans­larının oldukça iyi bir pay edineceğini düşünüyorum.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here