PANDEMİ İLE MÜCADELEDE ENDÜSTRİ 4.0 VE YENİ İLETİŞİM TEKNOLOJİLERİNİN KULLANIMI
Günümüzde, neredeyse tüm reel dünyada, hızlı bir dijitalleşme yaşanmakta. Bu süreç 1960’lı yıllarda başlamış, Endüstri 3.0 olarak adlandırılan 1989-2013 yılları arasında gelişmiş ve Endüstri 4.0 dönemi olarak adlandırdığımız 2013 sonrasında ise büyük hız kazanmıştır.
Tüm dünyada yaşanan Covid19 salgını bir yandan insanları evlerine hapsederken bir yandan da yaşam biçimini kökten değiştirerek dijital yaşam biçiminin gelişmesini hızlandırmıştır. Bu salgın, yaşamımızın her alanını etkileyen dijital değişim sürecini muhtemelen 10-15 yıl öne çekmiştir.
Pandemi sürecinde yaşanan en radikal dijital dönüşüm sağlık, eğitim, lojistik, medya gibi hizmet sektörleri ile üretim sektörlerinde gerçekleşmiştir. İş dünyasında yaşanan bu değişimler bir yandan Endüstri 4.0’ın gelişimine ivme kazandırırken bir yanda da toplumsal yaşamımızda önemli değişiklikler yaratmıştır. Japonya’da geliştirilen Toplum 5.0 kavramı da hızla gerçeklik kazanmaya başlamıştır.
Bu yazımız kapsamında, pandemiden dolayı Endüstri 4.0’ın en hızlı değişen sektörü olan sağlık sektöründe yaşanan değişimleri ve Toplum 5.0 kapsamında yaşanan tüketim alışkanlıklarındaki değişimi incelemeye çalıştık.
ENDÜSTRİ 4.0 VE TOPLUM 5.0 KAVRAMLARI
Endüstri 4.0 devrimi önce ağır sanayi üretiminde başladı ve hızla, hizmet ve tarım dâhil, tüm sektörlere yayıldı. Bu hızlı yayılma ister istemez insanların kafasında soru işaretleri yaratmaya başladı: Acaba robotlar işlerimizi elimizden mi alacak?
Endüstri 4.0’ın yola çıkış felsefesi; “insan faktöründen tamamen arındırılmış, bütünüyle otonom ve mükemmelleştirilmiş endüstriyel süreçlere dayalı bir üretim sistemi” inşa edilmesidir. Elbette, başlangıçta sanayi üretimi için düşünülerek, kas gücüne dayalı, zor ve tehlikeli işlerin robotlar tarafından yapılmasını hedefleyen bu felsefe, diğer tüm sektörlerde de dijital teknolojilerin ve yapay zekânın kullanılmaya başlanmasıyla birlikte evrilmiş ve değişmiştir. Bu evrim sonucunda oluşan yeni felsefeyi, “insan faktöründen mümkün olduğunca arındırılmış, olabildiğince otonom ve mükemmelleştirilmiş endüstriyel süreçlere dayalı bir üretim sistemi” inşa edilmesi olarak tanımlayabiliriz.
İkinci tanım, gelecekte insan faktörünün tamamen üretim dışı bırakılmayacağını, tam tersine, emeğin niteliğinin değişime uğrayarak, makinelerle birlikte, daha uyumlu ve verimli bir şekilde çalışılacağını ileri sürmektedir.
Endüstri 4.0 sadece üretim biçimlerini değiştirmekle kalmadı; ürettiği akıllı ürünlerle tüm tüketim hayatımızı ve dolayısıyla da toplumsal yaşamımızı değiştirdi. Kullandığımız telefonlardan bilgisayarlara, televizyonlardan beyaz eşyaya, ev güvenlik sistemlerinden bankacılık hizmetlerine, alış veriş alışkanlıklarımıza kadar aklınıza gelebilecek pek çok akıllı cihaz ve hizmet, yaşam biçimimizi kökten değiştirmeye başladı.
Toplum 5.0 felsefesi ile toplumun dijital teknolojileri daha sık kullanması, hâkim olması ve tüm günlük ihtiyaçlarını bu teknolojiler vasıtasıyla gerçekleştirmesi istenmektedir. Bu değişimin, toplumsal yaşam kalitesini ve refah düzeyini artırması ve insan merkezli bir toplum yaratması hedeflenmektedir.
TOPLUM 5.0 – SÜPER AKILLI TOPLUM
Nasıl Endüstri 4.0’ın isim babası olarak Almanya kabul ediliyorsa, Toplum 5.0’ın isim babası da Japonya’dır. Toplum 5.0 kavramı Aralık 2015’te Japonya’nın 5. Bilim ve Teknoloji Temel Planı’nda belirleyici bir kavram olarak kullanılmıştır.
Söz konusu planda, Toplum 5.0, siber alan ve fiziksel alanın (gerçek dünya) tam anlamıyla entegre olduğu, gelecekteki toplumun ideal formu niteliğindeki “süper akıllı toplum” olarak tanımlanmaktadır.
Süper akıllı toplum ise; “ürünlerin ve hizmetlerin, ihtiyaç duyan kişilere, ihtiyaç duydukları miktarda ve zamanda ulaştırıldığı; yaş, cinsiyet bölge gibi çeşitli farklılıkları dikkate alarak herkesin yüksek kalitede hizmet alabildiği bir toplum” olarak ifade edilmiştir.
Kavramın Japonya dışında kullanımı ise Japonya başbakanı Shinzo Abe’nin 2017 yılında Almanya’da düzenlenen CeBIT fuarında yaptığı konuşma ile başlamış ve kısa sürede kabul görmüştür.
Günümüzde değişik alanlardaki tarihsel süreçler tanımlanırken kullanılan sayılar kafa karıştırmaktadır. Örneğin Endüstri 4.0 ile Toplum 5.0 aynı tarihsel dönemi anlatırken faklı sayılarla ifade edilmeleri, faklı dönemlerden bahsediliyor algısı doğurmaktadır. Bu tanımlamaların sübjektif tanımlamalar olduğu gerçeğini göz önüne alarak incelemelerimize devam edelim.
Çağımızı endüstriyel üretim açısından değerlendirdiğimizde, haklı olarak, endüstrinin başlangıcını kol gücünden buhar makinelerine geçiş dönemiyle başlatmaktayız. Tanıma bu açıdan baktığımızda, endüstriyel gelişimi dört temel aşamada ele almaktayız.
Toplum 5.0 kavramını yaratanlar ise topluluk kavramını aşağıdaki şemada görüldüğü üzere, Avcılık Toplumu döneminden başlatmakta, Tarım Toplumu, Sanayi Toplumu, Bilgi Toplumu ve Süper Akıllı Toplum olarak sınıflandırmaktadırlar. Sonuçta bilmemiz gereken kavram, Endüstri 4.0 ile Toplum 5.0’ın aynı tarihsel dönemi işaret ettiğidir. Endüstri 4.0 üretimi anlatırken, Toplum 5.0 ise bu üretimin yarattığı yeni yaşam tarzını anlatmaktadır.
Japon İş Adamları Federasyonu “Keidanren”, 2018 yılında hazırladığı “Toplum 5.0 ve Geleceği Birlikte Yaratmak” başlıklı raporda, Toplum 5.0’ı şöyle tanımlanmaktadır; “Dijital dönüşüm, özel hayatlar da dahil olmak üzere kamu yönetimi, endüstriyel yapı ve istihdam gibi toplumun birçok alanını önemli ölçüde değiştirecektir”. Bu tanımdan yola çıkarak, teknolojik gelişmelerin hangilerinin toplum refahı için kullanabileceğinin tartışılmasına başlanmıştır.
Dijital dönüşümün gerçekleşmesini kolaylaştıran ve hızlandıran bileşenler olarak, büyük veri, nesnelerin interneti, yapay zekâ, robotik ve blockchain teknolojileri öne çıkmaktadır.
Bireylerin yetenekleri, bazı açılardan, yapay zekâ ile birlikte, eşgüdüm içinde çalışabilir hale gelecektir. Ortaya çıkacak bu yeni sisteme “Yeteneklerin İnterneti” (IoA – Internet of Abilities) adı verilmektedir. Bu yeni sistemle birlikte, hem insan yeteneklerinin hem de yapay zekâ yeteneklerinin birbirlerine aktarılabilmesi, bağlanabilmesi ve sinerjik olarak, aynı ortamda çalışabilir hale gelmesi mümkün olacaktır.
Böyle bir toplumda bireyler, yapay zekâ yetenekleri ile birlikte kendi yeteneklerini keşfederek yüksek değerli işler yaratabileceklerdir. Korkulanın aksine, tüm insan yeteneklerinin yerine yapay zekâ geçmeyecektir. İnsanlar arası bilgi alışverişi ve empatiye dayalı iletişim daha da önem kazanacaktır.[1]
Toplum 5.0 teorisyenleri, gelecekte insanların dünyayı değiştirmek için hayal gücüne ve fikirlerini hayata geçirmek için yaratıcılığa ihtiyaçları olacağına inanmaktadırlar.
Toplum 4.0 ile karşılaştırıldığında Toplum 5.0, problem çözme ve değer yaratma, çeşitlilik, ademi merkeziyetçilik, esneklik ve sürdürülebilirlik ve çevresel uyum ile karakterize edilir. Amaç; herkesin, her zaman, her yerde, güvenli, doğa ile uyumlu ve şu anda var olan çeşitli kısıtlamalardan uzak olarak değer yaratabileceği bir toplum yaratmaktır.
Tek bir cümle ile anlatılmak istenirse, Toplum 5.0 bir “Yaratıcı Topluluk” olacaktır.
ENDÜSTRİ 4.0 BİLEŞENLERİNİN TOPLUM 5.0 İLİŞKİSİ
Toplum 5.0 için kullanılan tanımlamaların ortak paydalarının başında, “fiziksel alan ile siber alanın çok güçlü bir şeklide entegre olmasından doğan süper akıllı toplum”[2] kavramı gelmektedir. Toplum 5.0 tanımlarında yer alan bir başka ortak özellik ise “gerçek hayattan elde edilen, kişilerin ve toplumun davranış verilerinin bilgisayarlar tarafından işlenip tekrar gerçek hayatta, kişilerin ve toplumun yönlendirilmesinde kullanılması” kavramıdır.[3]
Yukarıdaki tanımlarda bahsedilen “fiziksel alan” günlük hayatımızda kullandığımız her türlü araç ve gereçtir. Bu araç ve gereçler, içlerine yerleştirilen sensörler ve çipler vasıtasıyla, birbirleri arasında, nesnelerin interneti üzerinden iletişimde bulunmakta, yani veri alışverişi yapmaktadırlar. Bu veri alışverişi sonucunda siber sistemler (bilgi işlem cihazları), hem bireylerin hem de toplumun tutum ve alışkanlıkları saptayarak, yaşam kalitesini artıracak çözümler ve bu çözümlere uygun yönlendirmeler üretmektedirler.
Henüz kullanılmaya başlayan ve sürekli gelişen akıllı evleri göz önüne getirelim; evinizdeki tüm dijital cihazlar birbiri ile iletişimde olacağından sizin saat kaçta eve geleceğinizi, tercih ettiğiniz ev sıcaklık derecesini bilecek, siz eve gelmeden önce, TV’de en beğendiğiniz kanalı açıp, perdeleri kapatıp, ev sıcaklığını da istediğiniz düzeye getirecektir. Yapay zekâ ile çalışan bir buzdolabınızın olduğunu varsayalım; sistem, dolaptaki mevcut gıda maddelerine göre size yemek önerilerinde bulunup, dilerseniz sizin onayladığınız gıdaların siparişini internet üzerinden verebilecektir.
Şayet bu akıllı evin içinde bir de robotunuz var ise, siz gelmeden önce tüm temizlik, çamaşır, bulaşık vb. işlerinizi bitirmiş, akşam yorgunluk kahvenizi pişirmiş olacaktır.
Akıllı Toplum ya da Akıllı Şehirlerde de yukarıda bahsettiğim fiziksel sistemler ile siber sistemler, sensörler ve çipler vasıtasıyla nesnelerin interneti üzerinden birbirleri ile ilişkilendirilecek ve veri alışverişinde bulunacaklardır. Bu veri alışverişi sonucunda toplumun yaşam kalitesini artıracak kararlar hızla alınacaktır.
Örneğin; şehir trafik lambalarının yanma süreleri, elde edilecek kamera görüntülerinin analizi ile trafik yoğunluğuna göre ayarlanabilecek, trafiğin daha akıcı hale gelmesiyle zaman ve yakıt tasarrufu sağlanmasına neden olabilecektir.
Aynı şekilde, Akıllı Park Sistemleri, Akıllı Cadde Işıklandırma Sistemleri, Akıllı Ulaşım Sistemleri, Akıllı Enerji Sistemleri, Akıllı Kamu Güvenlik ve Hizmet Sistemleri gibi akıllı çözümler, toplumun yaşam kalitesini artırarak, vatandaşlarına maddi tasarruf sağlayacaktır.
SAĞLIK SEKTÖRÜNDE DİJİTAL DÖNÜŞÜM
Toplum 5.0’ın dijital dönüşümünü sağlayan Endüstri 4.0’ın temel bileşenleri yaşamın tüm alanlarında katalizör vazifesi görmektedirler. Toplumsal refahı ve konforlu yaşamı hedefleyen yenidünya düzeninde insan sağlığı çok önemli bir yer tutmaktadır.
Önce Endüstri 4.0’ın en önemli bileşeni olan ‘Büyük Veri’ ile başlayalım: Doktor muayenesinden, aldığınız ilaca, tahlillerinizden, en küçük operasyona kadar tüm kişisel sağlık verileriniz saklanmakta, takip edilmekte ve bu veriler ışığında gerekli uyarılar size iletilmektedir. Bu işlemler Endüstri 4.0’ın diğer önemli bileşenleri olan Hızlı İnternet, Nesnelerin İnterneti ve Bulut Bilişim vasıtasıyla yapılmaktadır.
Tıpta tam anlamıyla bir devrim yaşanmaktadır:
Pek çok hastalığın tanısı yapay zekâ ile yönetilen aletler vasıtasıyla yapılmaktadır. Örneğin ilk nesil tomografi ya da MR cihazlarının ürettiği verileri doktorlar yorumlayıp, teşhis koyarken, şimdi bizzat yapay zekânın kendisi verileri analiz ederek teşhisi koyuyor.
Eskiden endoskopi ya da kolonoskopi yaptırmak gerçekten çok zahmetli bir işti. Günler öncesinden hazırlığına başlanan işlem, hastanın ameliyat ortamında uyutulması ile yapılırdı. Artık bu uzun işlem bir kapsül içerisine yerleştirilmiş milimetrik kameraların hastaya yutturulması ile yapılıyor. Bu mini robot hap, ağızdan başlayarak, geçtiği her yeri görüntüleyerek hafızasına alıyor ve gerekli analizleri yapıyor.
Tıpta kullanımı hızla yayılan teşhis yöntemlerinin başında yapay sinir ağları gelmektedir. Sinir ağlarına sürekli değişik hastalardan gelen veriler yüklenmektedir. Bu veriler sayesinde sinir ağları ve yapay zekâ yazılımları öğrenmeye devam etmektedirler. Bir süre sonra bu yapay sinir ağları vasıtasıyla kusursuz teşhisler konulabilecektir.
Artırılmış gerçeklik teknolojisinden, askerler yok etmek için yararlanırken, doktorlar ise hayat kurtarmak için yararlanmaktadırlar.
Doktorlar, bir hologram ekran sayesinde, hastaların MR ya da diğer tahlil sonuçlarını üç boyutlu ortamda inceleyip, daha kesin teşhisler koyabilmektedirler.
Tıp eğitiminde de artırılmış gerçeklik uygulamaları çok önemli bir yer almaya başlamıştır. Özellikle organların üç boyutlu olarak görülüp incelenebilmesi, organların çalışmasının tasarım olarak görüntülenebilmesi öğrenim kalitesini artırmakta, öğrenim süresini ise azaltmaktadır.
Tıp sektöründe kullanılan artırılmış gerçeklik teknolojisinin bir örneği de ABD firması Intuitive Surgical tarafından geliştirilen Da Vinci robotudur. Bu robotik sistem, akciğer, kalp rahatsızlıkları gibi kompleks ameliyatlara yardımcı olmak için geliştirilmiştir.
Da Vinci, yılda 200.000’den fazla ameliyatta kullanılan, minimal cerrahi (invazif) uzaktan kontrollü bir robotik sistemdir. Bu robotik sistem cerrahın el hareketlerini daha hassas “mikro hareketlere” dönüştürmektedir.[4]
Ameliyatı yapan cerrah, Da Vinci’yi idare eden konsolu kullanarak, hastanın akciğerlerini üç boyutlu olarak görmekte elindeki joysticleri kullanarak ameliyatı yürütmektedir.
Endüstri 4.0’ın bileşenlerinin ve ürünlerinin sağlık sektöründe yarattığı değişim çok detaylı bir makale konusu olabilir. Ancak bu makalede, hayatımızı derinden etkileyen Covid19 Pandemi sürecinde Endüstri 4.0 bileşenlerini ve ürünlerinin nasıl kullanıldığını tartışacağız.
ABD’DE H1N1 VİRÜSÜ İLE MÜCADELE – YIL 2009
2002’de SARS (Şiddetli Akut Solunum Sendromu) salgını sırasında, bilim insanlarının virüsün genom kodunu çözmesi bir yıldan fazla sürmüştü. Bu süre salgın hastalıkla mücadelede oldukça uzun bir süre idi. Bunun üzerine, başta Amerikalı bilim insanları olmak üzere, tüm dünyadaki bilim insanları değişik yöntemlerle süreyi kısaltmaya odaklandılar.
SARS’dan tam yedi yıl sonra, 2009 yılında H1N1 virüsü keşfedildi. Kuş gribi ve domuz gribine neden olan virüslerin unsurlarını birleştiren bu yeni cins virüs hızla yayıldı. Birkaç hafta içerisinde yeni bir pandemi yaratacak ölçüde yaygınlaştı. En kötüsü de, yeni virüse karşı hali hazırda bir aşı olmamasıydı.
Sağlık kuruluşlarının ilk hedefi, günümüzde de olduğu gibi, virüsün yayılmasını yavaşlatmaktı. Ancak bunun için de, salgının nerede yoğunlaştığını bilmeleri gerekiyordu. O yıllarda bu bilgiye ulaşmanın çok çeşitli yolları henüz yoktu. Amerika Birleşik Devletleri’nde, Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (Centers for Disease Control and Prevention-CDC), doktorlardan yeni grip vakalarını kendilerine bildirmelerini istediler.
Doktorlardan bu bilginin toplanması ortalama 2 haftada gerçekleşiyordu. Bu gecikmeye doktorların vaktinin sınırlı olması kadar insanların hastalıklarının farkına geç varmaları, doktora başvurma sürelerinin uzun olması da neden oluyordu. Hızla yayılan bir hastalık söz konusu olduğunda, iki haftalık bir gecikme sonsuzluk kadar uzundu.
ABD ve diğer ülkelerin sağlık kuruluşları bu kâbus ile nasıl baş edeceklerini düşünürken, iyi haber Google’dan geldi; Google’ın mühendisleri, uzun süredir çalıştıkları bir projenin sonuçlarını Nature adlı akademik dergide yayınlamışlardı. Raporun yayın tarihi, H1N1 virüsünün tehlike arz eder duruma gelmesinden haftalar öncesiydi.[5]
Raporun amacı, kış gribinin ulusal ve bölgesel düzeyde yayılmasını tahmin etme modellemesi idi. Google’ın veri mühendisleri, insanların internet üzerinden arama yaptıkları kelimeleri analiz ederek bir sonuca varmaya çalışıyorlardı; her gün üç milyardan fazla arama sorgusu aldığından ve bunları kaydettiğinden, ellerinde çalışacakları çok miktarda veri vardı.
Öncelikle, Amerikalıların yazdığı en yaygın 50 milyon arama terimini aldı ve listeyi CDC’nin 2003 ile 2008 yılları arasında mevsimsel gribin yayılmasına ilişkin verisiyle karşılaştırdı.
Kullanıcıların yazdığı arama terimlerini test etmek için, tahminlerini CDC’den gelen 2007 ve 2008 arasındaki fiili grip vakalarıyla karşılaştıran toplam 450 milyon farklı matematiksel modeli kullandılar.
Böylece, 2009’da N1H1 krizi patladığında, Google’ın sistemi, doğal olarak raporlamaları geciken resmi hükümet istatistiklerinden daha faydalı ve güncel bir gösterge olduğunu kanıtladı ve kamu sağlığı görevlileri Google’ın bu değerli bilgisi ile, mücadeleyi nerelerde başlatıp, nerelerde yoğunlaştıracağına çok hızlı bir şekilde karar verebildi.[6]
Google’ın bu çabası, büyük verinin salgın hastalıklarla mücadelede ne derece önemli olduğunu ortaya çıkarmış oldu. Böylece pandemik hastalıklarla mücadelede Endüstri 4.0’ın bileşenlerinin kullanılmasının önü açılmış oldu.
COVID19 İLE MÜCADELE – YIL 2020
Dünya Covid19 virüsü salgınına çok hazırlıksız yakalandı. Bu yeni virüsün genom kodunun daha önce tanıştığımız SARS ve H1N1 gibi virüslerden farklı olduğu söylendi. Bu yüzden tıp dünyası, (bu satırların yazıldığı Ekim 2020 tarihine kadar) virüse karşı ne bir ilaç ne de bir aşı geliştirebildi. Bu durumda ölüm vakalarının artması kaçınılmazdı.
Ancak bazı ülkeler bir yandan ellerindeki mevcut ilaçları deneyerek virüsle mücadele etmeye çalışırken bazı ülkeler ise ellerindeki teknolojik imkânları da devreye sokarak mücadeleyi yaygınlaştırdılar. Özellikle dijital teknolojilerden yararlanan, Endüstri 4.0’ın bileşenlerini de savunma silahı olarak kullanan Uzak Doğu ülkeleri bu savaşta ciddi başarı elde ettiler.
Çin, Japonya, Güney Kore, Vietnam gibi ülkeler, Endüstri 4.0’ın gelişimini ve dijital dönüşümü en başarılı gerçekleştiren ülkelerdir. ABD, Almanya, Fransa, İngiltere gibi gelişmiş ülkeler ise bu gelişim ve dönüşümde Asya ülkeleri kadar hızlı değiller.
Aşağıdaki tablolar, yukarıda belirtilen Asya ülkeleri ile Batılı gelişmiş ülkelerin Covid19 ile mücadelede sergiledikleri performansı göstermektedir. Asya ülkelerinde, bir milyon kişi başına düşen vaka sayısı da, ölüm sayısı da Batılı ülkelerden anlamlı bir oranda düşüktür.
Bu verilerden yola çıkarak, yukarıda belirtilen Asya ülkelerinin, Endüstri 4.0 bileşenlerini ve ürünlerini Covid19 ile mücadelede nasıl kullandıklarını inceleyelim.
ASYALI ÜLKELERİN BU BAŞARISI NEREDEN GELİYOR?
Söz konusu ülkelerin hükümetlerinin olaya hızlı müdahale etmesinin ve ilgili tüm kuruluşları bilgilendirip, uyumlu bir şekilde çalıştırmasının hastalığın önlenmesinde çok büyük etkisi olmuştur.
Öncelikle, halkı bu salgın ve sonuçları konusunda çok iyi bilgilendirmenin önemini dikkate almışlar. İnsanların iş kaygısı ile evlerinden dışarı çıkacağını ve hastalıklarını saklayacaklarını bildiklerinden, vatandaşlarına her türlü ekonomik desteği vererek insanların güven altında olduklarını hissetmelerini sağlamışlar.
Stanford Üniversitesinden Chih-Hung Jason Wang, “İnsanları dürüst olmaya teşvik ettiler” diyor. “Yüksek risk grubundaysanız, hükümet sizin tedavinize yardımcı olacaktır. Eğer hastalığınızı saklar ve sonra hastaneye gelirseniz, tedavi olabilmek için hastanede boş yere dolaşmanız gerekir”[7]. Halka karşı şeffaf olmak, tüm verileri zamanında, eksiksiz paylaşmak da halkın işbirliği arzusunu artırmış.
Alınan bu önlemlerin yanı sıra, teknolojiyi, büyük veriyi ve yapay zekâyı doğru ve etkin kullanmaları sayesinde salgını durdurmuş ve geriletmişlerdir.
Dünyadaki tüm bilim insanları, virüsün yayılmasının engellemesi konusunda bazı çok temel önlemlerde hemfikir olmuşlardır. Bu temel önlemler şunlardır:
- Maske takmak
- Sosyal mesafeyi korumak
- Hijyen kurallarına uymak
- Hastalıkla ilgili bilgilendirme konusunda şeffaflık.
Söz konusu Asyalı ülkelerin bu önlemleri gerçekleştirebilmek için aldıkları ve uyguladıkları kararların bazıları şunlardır:
GERÇEK KİMLİK KULLANIMI
Herkesin gerçek kimlik bilgilerini kullanmaları, hasta kişilerin ve bulaşma ihtimali olan kişilerin tespit edilmesinde son derece önemlidir. Bazı hükümetler tüm vatandaşlara yeni bir kimlik kartı dağıtarak, bu kimlik kartı olmadan mobil sim satın almayı, sosyal medya hesaplarını kullanmayı, trene, uçağa, toplu taşıma araçlarına binmeyi ve hatta yiyecek satın almayı engellemiştir.[8]
Bu önlemlerin yanı sıra, günlük milyonlarca insanı takip eden, renk kodlu bir sağlık derecelendirme sistemi geliştirdiler. Seyahat ve tıbbi geçmişlerine dayanarak insanlara üç renk – yeşil, sarı veya kırmızı – verdiler. Yeşil renk virüs açısından güvende olanları, sarı karantina dönemi bitmemiş olanları, kırmızı ise virüs taşıyanları tanımlıyor.
Salgının hemen başlangıcında, her vatandaşın sağlık durumu, sahip olduğu rengi taşıyan bir karekod ile cep telefonuna yollandı. Yeşil karekoda sahip olmayan kişilerin sokağa çıkmaları engellendi. Tüm binaların girişinde güvenlik görevlileri bir yandan ateş ölçerken diğer yandan da telefonlardaki karekodları kontrol edip, kuralın en katı şekilde uygulanmasına katkıda bulundular.
Bu tedbirin bu kadar sıkı uygulanması, salgının yayılma hızını çok önemli ölçüde engelledi.[9]
TIBBİ MALZEME DAĞITIMI
Söz konusu Asyalı hükümetlerin yaptığı ilk işlerden biri, salgın başlar başlamaz maske ve tıbbi malzeme üretimi ve satışını kontrol altına alıp, fırsatçıların karaborsa yaratmasını engellemek olmuştur.
Maske, eldiven, koruyucu gözlük gibi malzemeler tüm tıbbi birimlere ve halka, devlet tarafından dağıtılmıştır. Ayrıca bu malzemenin kullanımı konusunda da halka eğitim verilmiştir. Bu sayede insanlar sokağa daha güvenli çıkmış ve virüsün yayılmasını engellemeye çalışmışlardır.
Bir hastalık salgını sırasında tıbbi malzemeleri, gitmesi gereken sağlık kurumlarına ulaştırmanın en güvenli ve en hızlı yollarından biri drone teslimatıdır. Salgından ciddi şekilde etkilenen bazı bölgelerde dronelar, hem tıbbi ekipmanı hem de hasta örneklerini taşımakta kullanıldı. Bu araçlar bir yandan zamandan tasarruf sağlarken bir yandan da teslimat hızını artırıp, numunelerin kontamine olma riskini önlediler.
Kırsal alanda dezenfektan püskürten tarımsal insansız hava araçları da kullanıldı. Dronlar ayrıca kamusal alanlarda devriye gezmek, karantina kurallarının ihlalini izlemek ve termal görüntüleme için de kullanılmıştır.[10]
İlaç ve gıda maddelerinin sağlık kuruluşlarına ulaştırılmasında, insansız çalışan otonom araçlar da çok önemli bir rol üstlendi. Baidu’nun otonom araç platformu olan Apollo, pandemi hastanelerine malzeme ve yiyecek dağıtmak için yeni bir araç geliştirdi.
Otonom araçlarla sokak temizleme hizmeti veren Idriverplus şirketi de salgın esnasında aktif görev alarak, otonom araçlarını hastanelerin temizlenmesi ve dezenfekte edilmesi için kullanıyor.
DİJİTAL KAMERALAR
Asyalı hükümetler zaten yaygın olan sokak kamera sayısını hızla artırıp, tüm eyaletlerin en küçük köy ve sokaklarına dahi yerleştirdiler. Nüfusun yoğun olduğu yerlerde apartmanların ve işyerlerinin girişlerine de kameralar koydurdular. Öncelikle sokağa çıkan herkesten apartmanların girişine konulan kameralara yüzlerini tanıtmaları istedi. Böylece kimin ne zaman sokağa çıktığı tespit edildi.
Bu görüntüler, sokaklardaki kameralar ve trafik kameralarından gelen verilerle birleştirilerek bir merkezde toplandı. Toplanan bu görüntü ve veriler makine öğrenimi aracılığıyla analiz edilerek kaydedildi.
Önceleri, insanların alınlarına dayanarak ölçüm yapan termometreler, geliştirilerek, kızıl ötesi kamera sistemlerine entegre edildiler. Böylece hastalığın en belirleyici semptomu olan yüksek ateşli kişiler daha hızlı tespit edilmeye başlandı. Bu termal kameralar tüm yapıların girişlerine ve insanların toplu gezdiği yerlere yerleştirildi.
Çin’in teknoloji devi olan Baidu firması, dakikada 200’den fazla kişinin fotoğrafını tarayabilen, kızılötesi ve yüz tanıma teknolojilerini kullanan bir sistem geliştirdi. Bu sistem, havaalanlarındaki mevcut termal tarayıcılardan çok daha hızlıdır. Baidu, bu sistemi önce Pekin’deki Qinghe İstasyonu’na kurdu. Sistem vücut ısısı 37.3 (99 F) veya daha yüksek olan kişileri tespit ederek, derhal ileri tetkikler yapmaya yönlendirdi.[11]
HABERLEŞME
Çin hükümeti, kullandığı büyük veriyi WeChat isimli bir mobil uygulama ile birleştirerek virüsle mücadelede çok önemli bir yol kat etti. Çin’de çok yaygın olarak kullanılan bu mobil uygulama aslında bizlerin de mobil telefonlarımızda kullandığımız pek çok uygulamanın tek bir uygulama içinde toplanmış halidir. Devlet kontrolünde olan bu uygulama, virüsle mücadelede çok faydalı olmasına rağmen, devletin, bireylerin verilerini takip etmesini sağladığı için eleştiriliyor. Yani, yetkililer, kullanıcıların nerede olduğunu, ne satın aldığını ve arkadaşlarına ne söylediğini takip etme şansına sahipler.
Çin hükümeti, tüm sağlık ve güvenlik personelinin bu verilere ulaşımını sağlamış. Hastaneye başvuran herkesin son 14 gün içerisinde nerelere gittiğini, nerelerden alış veriş yaptığını, kimlerle temas ettiğini anında ortaya çıkartıyor. Ayrıca hazırlanan algoritmalarla da, hastaların temas etmiş olabileceği kişilerin listesini tespit edilebildi.
Benzer bir uygulamayı, Çin’in Telekom şirketi China Mobil de devreye soktu. Yetkili sağlık ve güvenlik kuruluşlarının kendileri ile paylaştıkları virüs taşıyıcısı kişilerin seyahat geçmişlerini GPS kayıtlarından yararlanarak tespit ettiler. Bu bilgiler, bir hastanın seyahat geçmişini, yani, hangi saatte, hangi istasyondan hangi trene bindiği, hangi koltukta oturduğu, aynı anda yakınında oturan kişilerin kimlik bilgileri gibi detayları içermekteydi.
Salgının ilk günlerinden itibaren, China Telekom firması ve Wechat firması, virüs taşıyıcısı olduğu tespit edilen kullanıcıları ile temas etmiş olma ihtimali bulunan tüm abonelerini, mesaj yollayarak haberdar ettiler.
Böylece risk taşıyan insanlar derhal sağlık kuruluşlarına başvurarak test yaptırdılar ve pozitif olanlar karantinaya alındılar. Ayrıca bu kişilerin alış veriş ettiği dükkânlarda da karantina uygulandı.
Hastanelerde yemek hazırlamaktan, restoranlarda garson olarak çalışmaya, dezenfektanları püskürtmekten masaları temizlemeye, maske ve el dezenfektanları dağıtmaya kadar robotları her yerde kullanmaya başladılar. Birçok hastanede robotlar tanı koyuyor ve termal görüntüleme yapıyorlar. Shenzhen merkezli Multicopter adlı şirket, tıbbi örnekleri taşımak için robotları kullanıyor.
Reuters raporuna göre, Little Peanut adlı küçük bir robot, Singapur’dan Çin’e gelip virüs nedeniyle bir otelde karantinaya alınan yolculara, yiyecek ve içecek sevkiyatı yapıyor.[12]
YAPAY ZEKÂ KULLANIMI
Söz konusu Asyalı hükümetler salgının başladığı andan itibaren teknoloji, yapay zekâ ve büyük veri şirketleri ile işbirliği yaptı.
Yapay zekâ kullanarak bulaşıcı hastalık risklerini takip etmek, BlueDot isimli firmanın Kanada’da başlattığı bir hizmettir. Yapay zekâ, haber raporlarını, sosyal medya platformlarını ve hükümet belgelerini analiz ederek bir salgını tespit etmeyi öğrenebilir. Çin hükümeti de bu sistem ile salgının gelişimini düzenli olarak takip ederek, tedbir alma sürecinde kullandı.
Aslında, BlueDot’un yapay zekâsı, Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri veya Dünya Sağlık Örgütü’nün kamu uyarılarını yayınlamasından birkaç gün önce salgın tehdidi hakkında tüm dünyayı uyardı.
Nikkei’nin Asian Review (h/t TechSpot) raporuna göre, dünyaca ünlü alış veriş sitesi Alibaba’nın yapay zekâ departmanı, bilgisayarlı tomografi çeken makineler için geliştirdikleri bir sistemle, virüsü % 96 doğruluk oranında ve 20 saniye içinde tespit edebiliyorlar. Bir insanın virüs tespitini toplam 15 dakika içinde gerçekleştiriyorlar.[13]
Bu teknolojilerin söz konusu Asyalı hükümetler tarafından kullanılması virüsün kontrol altına alınmasında çok önemli rol oynamıştır.
KARANTİNA DÖNEMİNDE TÜKETİCİLERDEKİ DEĞİŞİM
Tüm ülkeler 2020 yılını değişik ölçeklerde karantina uygulayarak geçirdiler. Bazı ülkeler uzun süreli eve kapanma yöntemini uygularken bazı ülkeler daha kısa sürelerle eve kapanma uygulaması yapmışlardır. Ancak ülkelerin tamamına yakını çalışma koşullarını değiştirip, sosyal yaşamı büyük ölçüde kısıtlamışlardır.
Beyaz yakalıların neredeyse tamamı evden çalışmaya, eğitim ise uzaktan, çevrimiçi yöntemlerle yürütülmeye başlamıştır. Bu karantina dönemi belki de gelecek 10 yılda meydana gelecek olan yaşamsal değişikliklerin ve dönüşümlerin hızla gerçekleşmesine neden olmuştur. Bu yenilikler, iş yaşamında, günlük yaşam faaliyetlerinde, tüketim alışkanlıklarında ve sosyal yaşamda köklü değişimlere neden olmuştur. Şimdi bu değişimlerin tüketicileri ve tüketim alışkanlıklarını nasıl etkilediğini inceleyelim.
İNTERNET KULLANIMI
Karantina döneminde evde daha fazla vakit geçiren bireylerin günlük internet kullanım sürelerinde önemli artış meydana gelmiştir. Karantinanın başlangıcından bir ay önce, Şubat 2020’de bireyler internete günde 6 saat vakit ayırırken, karantina döneminde bu süre 7 saate çıkmıştır. Tüketicilerin % 86’sı interneti online alışveriş için, % 79’u bankacılık işlemleri için, % 79’u ise sosyal medyada vakit geçirmek için kullanmaktadırlar. Ayrıca, elektronik postalarını kontrol etmek, TV ve film seyretmek, haberleri izlemek, oyun oynamak gibi pek çok nedenle de internet kullanılmaktadır. Her ne kadar sosyal medya kullanımı bu sıralamada üçüncü sırada yer alsa da sosyal medyaya ayrılan süre diğer kullanım amaçlarına ayrılan süreden daha fazladır.[14]
Karantina döneminde sosyal medya kullanım alışkanlıklarındaki değişimi beş başlık altında toplayabiliriz:
1 – Sosyal medya, dijital haber alışkanlıklarımızın temelini oluşturdu
2 – Dijital tüketiciler sosyal medyayı salgın öncesine göre daha büyük ölçekte eğlence amaçlı kullanmaya başladılar.
3- Genç tüketiciler, salgın nedeniyle anlaşılır bir şekilde sosyal medyayı, mesajlaşma hizmetlerini ve uygulamaları daha fazla kullanıyorlar.
4 – Birçok genç tüketici son birkaç ayda sosyal medya üzerinden canlı yayın yapmaya başladı.
5 – Sosyal medya reklamları, salgın sırasında tüketicileri markalara yaklaştırdı, ancak satışları kapatmak bir zorluk olmaya devam ediyor.
Günlük haberleri izlemek ve güncel olaylardan haberdar olmak, sosyal medya platformlarını kullanmanın en önemli nedeni olmuştur. COVID-19 salgını, bilgi güncellemeleri için bu sitelere güvenme küresel eğilimini hızlandırmıştır. Haberleri takip etmek, Z Kuşağı hariç tüm yaş gruplarında sosyal medyayı kullanmak için en önemli teşvik kaynağı olmuştur.[15]
Haber alma ve iletişim ihtiyaçlarını yoğunluklu olarak sosyal medya üzerinden yürüten tüketicilerin alışveriş alışkanları da değişmektedir. Tüketiciler artık günlük ihtiyaçlarının önemli bir kısmını internet vasıtasıyla yapmaktadırlar. Dünya e-ticaret hacmindeki gelişme bu savı destekler niteliktedir:
E-ticaretin gelişmesi son birkaç ayda beklentilerin üzerinde büyüme kaydetti. Birçok ürün kategorisinin erişilebilir olması, fiyat karşılaştırmasının kolaylığı, teslimat seçenekleri gibi nedenler uygunlukla birleştiğinde belki de önümüzdeki 5 sene içinde beklenen gelişim son dönemde gerçekleşti.
Salgın döneminde, gıda ve günlük ihtiyaçları karşılayan şirketler, evde vakit geçirmeyi kolaylaştıran sektörler ve sağlıkla ilgili sektörler hem kısa hem de uzun dönemde pozitif etkileneceklerdir.
Tüketicilerin satın alma davranışını belirleyen kriterler de değişmektedir. Salgın öncesinde satın alma kararı verilirken bakılan birincil faktör ‘Kalite’ iken, salgın döneminde ‘Bulunurluk’ birinci sıraya çıkmıştır. ‘Fiyat’ faktörü ise salgından önce de sonra da ikinci sırada yer almaktadır. Salgın döneminde ‘Kalite’ faktörü tüketicinin üçüncü kriteri haline gelmiştir.
Tüketicilerin, gelecek yıllarda da internet üzerinden daha çok alışveriş yapacaklarını göstermektedir. Aşağıdaki grafik mobil POS ödemeleri ile internet üzerinden yapılacak ödemeleri göstermektedir. Önümüzdeki üç yıl içerisinde e-ticaret ödemeleri Mobil POS ödemelerine kıyasla büyük artış gösterecektir.[16]
Tüketicilerin yaşamsal aktiviteleri de değişim göstermektedir. Şehirde yaşıyor olmanın cazibesi hızla yok olmakta, evden çalışma imkânlarının doğması ile birlikte, insanlar kırsal alanlara taşınmaya başlamışlardır.
Bazı gıda maddelerini (yoğurt, ekmek, peynir, makarna vb.) evde üretmek, bazı ufak tamir işlerini kendi başına halletmek, imkânı olanların bahçe ve toprak ile uğraşmaları tüketicilerin yeni alışkanlıkları arasında bulunmaktadır.
Toplu taşıma ile seyahat eden kişilerin artık daha fazla yürümeyi tercih ettikleri ve bisiklet kullanmaya başladıkları görülmektedir. Aynı eğilim, işe kendi araçları ile giden bireyler için de geçerlidir.[17] Ayrıca evde traş olma, saç boyama, gibi faaliyetler de bu dönemin tüketiciye kazandırdığı faaliyetlerdendir.
Salgın süresince elde edilen bu yeni alışkanlıkların önemli bir bölümünün yeni normal hayata dönüşle birlikte de devam edeceğine inanmaktayım.
SONUÇ
Çin, Japonya, Güney Kore ve Vietnam gibi Endüstri 4.0’ı etkin bir şekilde kullanan, teknolojilerini ve dijital dönüşümlerini hızla geliştiren ülkeler, Covid19 ile mücadelede, Batılı ülkelere göre oldukça başarılı oldular.
Bu başarının temel nedeni, Endüstri 4.0’ın en önemli bileşenlerinden Büyük Veri, Yapay Zekâ, Hızlı İnternet, Nesnelerin İnterneti, Bulut Bilişim gibi bileşenleri ve bunların uygulama ve ürünlerini en etkili şekilde kullanmış olmalarıdır.
Elbette dijital teknolojilerin etkili bir şekilde kullanılmış olması, salgın ile mücadelede başarılı olmanın tek nedeni değildir. Bu ülkelerdeki tıbbi gelişmeler ve bu gelişmelerin hızla kullanılmasını sağlayan yasal alt yapı da bu başarıda önemli bir rol oynamıştır.
Pandemi koşulları geçip, normal hayatımıza döndüğümüzde artık hiçbir şeyin eski düzeninde yürümeyeceği düşünülüyor. Özellikle de yazımızın konusu olan sağlık sektöründe ve toplumun tüketim alışkanlıklarında ciddi değişimler yaşanması öngörülüyor.
MR sonuçlarına bir radyologdan daha hızlı ve daha doğru teşhisler koyabilen yapay zekâ uygulamalarını kullanmaktan, hastanenin acil servisine getirilen bir hastanın tıbbi özgeçmişine bulut bilişim üzerinden ulaşmaktan, kaza mahalline ve ulaşılamayan köylere drone’lar vasıtasıyla tıbbi malzeme iletmekten ya da bulaşıcı hastalıkları olan hastalara robotlarla hizmet vermekten vazgeçilebilir mi?
Tıp sektörü, bu dönemde elde ettiği kazanımlarını ve başarılarını geliştirerek, yaygınlaştıracaktır.
Tüketici kesimi de artık elde ettiği kazanımlardan vazgeçmeyecektir. Markete gitmek zorunda olmadan, internet üzerinden her istediği ürünü evine getirtmenin konforuna artık alıştılar. Bu sayede kendilerine daha fazla vakit ayırabiliyorlar.
İnternetin yaygınlaşması ve ofis işlerinin evlere taşınması aynı zamanda kentten kırsal kesime göçü de hızlandıracak. Pandemi döneminde pek çok ürün ve hizmeti evde kendi imkânları ile yapmayı öğrenen tüketicilerin kırsal yaşama adaptasyonu da kolay olacaktır.
Geçmiş endüstriyel devrimlere baktığımızda, her teknolojik gelişme insanların yaşamını kolaylaştırıp, konfor düzeyini artırmıştır. Endüstri 4.0 ile gelişen dijital yaşamın da yaşamımızı daha kolaylaştırıp, yaşam koşullarımızı iyileştireceğine inanmaktayım.
KAYNAKÇA
[1] Keidanren, Society 5.0 – Co-creating the future, https://www.keidanren.or.jp/en/policy/2018/095_booklet.pdf
[2] Salgues Bruno, Society 5.0 Industry of the Future, Technologies, Methods and Tools, ISTE Ltd and John Wiley&Sons Inc, GB & USA 2018, s.647
[3] H-UTokyo Lab, Society 5.0 A People-centric Super-smart Society, The University of Tokyo, Bunkyo-ku, Tokyo 2018.
[4] ROSS Alec, Geleceğin Endüstrileri, Orion Kitabevi, Ankara Haziran 2017, s.40
[5] MAYER-SCHÖNBERGER Viktor, CUKIER Kenneth, Büyük Veri Yaşama, Çalışma ve Düşünme Şeklimizi Dönüştürecek Bir Devrim, Paloma Yayınevi, İstanbul, Mayıs 2013. s.9
[6] A.g.e. s.10-11
[7] WALTZ Emily. (12 Mart 2020) Big Data Helps Taiwan Fight Coronavirus, Ieee Specttrum https://spectrum.ieee.org/the-human-os/biomedical/devices/big-data-helps-taiwan-fight-coronavirus adresinden elde edildi
[8] YUAN Shawn. (1 Mart 2020) How China is using AI and big data to fight the coronavirus. Aljazeera. https://www.aljazeera.com/news/2020/03/china-ai-big-data-combat-coronavirus-outbreak-200301063901951.html adresinden elde edildi
[9] CHATURYEDİ Aditya. (16 Mart 2020). How China is using technology to fight coronavirus. Geospatial World, https://www.geospatialworld.net/blogs/how-china-is-using-technology-to-fight-coronavirus/ i
[10] MARR Bernard. (13 Mart 2020) Coronavirus: How Artificial Intelligence, Data Science And Technology Is Used To Fight The Pandemic. Forbes. https://www.forbes.com/sites/bernardmarr/2020/03/13/coronavirus-how-artificial-intelligence-data-science-and-technology-is-used-to-fight-the-pandemic/#15d068f95f5f
[11] BAHAT Zahoor. (16 Mart 2020) How China is Using Big Data and Artificial Intelligence to Fight Coronaviru Pross https://www.internetsearchinc.com/how-china-is-using-big-data-and-artificial-intelligence-to-fight-coronavirus/ adresinden elde edildi
[12] CHATURYEDİ Aditya. (16 Mart 2020). How China is using technology to fight coronavirus. Geospatial World, https://www.geospatialworld.net/blogs/how-china-is-using-technology-to-fight-coronavirus/ adresinden elde edildi
[13] GREENE Tristan. (2 Mart 2020) Alibaba’s new AI system can detect coronavirus in seconds with 96% accuracy. The Next Web https://thenextweb.com/neural/2020/03/02/alibabas-new-ai-system-can-detect-coronavirus-in-seconds-with-96-accuracy/ adresinden elde edildi
[14] Nielsen Company, Online Shopper Study, December 2020
[15] Globalwebindex, Latest Trends in Social Media, Flagship Report 2020, URL: www.globalwebindex.com
[16] W’insghts, Salgınla Öne Çıkan Beklentiler ve Müşteri Davranışı, Haziran 2020
[17] Globalwebindex. Connecting The Dots, 2021 URL: https://www.globalwebindex.com/reports/trends-2021-download