AYLAN BEBE ve İKİYÜZLÜLÜĞÜMÜZ
Aylan bebenin kıyıya vurmuş cesedinin fotoğrafı tüm dünya medyasında önemli bir yer buldu. Sosyal medya bu haberle çalkalandı. Herkes, bir yandan üzüntülerini dile getirirken bir yandan da birilerini suçladı.
Ama kimsenin aklına kendini suçlamak gelmedi.
Aylan bebenin ölümü gerçekten bir kabus. İnsanlıktan nasibini almış her bireyin yüreğini dağlar. Normal şartlarda, o da evinde büyüyecek, okulda arkadaşları ile oynayacak, büyüdüğünde de kendine bir hayat kuracaktı. Nasıl bir hayat kurabileceğini tahmin edemeyiz ama bugün ailesinin ve yurttaşlarının sürdürmeye çalıştığı yaşamdan çok daha iyi olacağı kesin.
Tabii bunlar normal koşullar altında gerçekleşebilirdi. Ülkesinde savaş olmasa, emperyal güçler ve uzantıları yaşadığı bölgede güç edinmeye çalışmasa, terör örgütlerini silahlandırıp, desteklemese Aylan bebeler yukarıda yazdığım koşullarda yaşıyor olacaktı.
Büyük resme baktığımızda, suçlular bölgedeki emperyal güçler ve terör örgütleri ile bu örgütleri destekleyenler. Peki, bizler bu resmin neresindeyiz?
Sosyal medyada yayınladığımız edebi mesajlarımız bizlerin sorumluluğunu hafifletir mi? Sohbetlerimizin üç dakikasını Aylan bebeye ayırıp, vah vah diyerek üzülmemiz bizleri temize çıkartır mı?
Aylan bebe ölmeseydi, metroda ya da yol kenarında dilenen annesinin kucağında olsaydı, kaçımız kafasını okşayacak, bir kutu süt parası verecektik? Milyonlarca Aylan bebe sokaklarımızda dolaşıyor, kaçımız insanca yaşamaları için ufak da olsa bir girişimde bulunuyoruz?
Sokaklarda karşılaştığımız ve dilenmek zorunda kalan bu insanların, bir zamanlar refah içinde yaşarken bu duruma düşmüş olabilecekleri hiç aklımıza geliyor mu? Onurunu ayaklar altına alarak dilenmelerini, kolay para kazanmanın yolunu bulmuşlar, diye burun kıvırarak kınamıyor muyuz?
Şanslı olanları, en kötü koşullardaki işlerde üç otuz paraya çalışmayı kabul ediyorlar. Sadece ailelerine akşam ekmek götürebilmek için! Bu Suriyeliler de bizim işimizi elimizden alıyor, diye kinlenmiyor muyuz?
Büyük şehirlerde yaşayan evsiz mülteciler, kışın soğuktan, yazın sıcaktan korunabilmek için genellikle metro içinde vakit geçirmeyi tercih ediyorlar. Tabii metrodaki güvenlik elemanlarını atlatabilirseler. Metro içinde sıkıntıdan yerinde duramayan, biraz hareketlenen Aylan bebelere kızgınlıkla bakıp, yanımızdaki yolcularla bu konudaki kızgınlığımızı paylaşmıyor muyuz? Bunlar da çocuktur, elbette oynamaları lazım diyerek hoşgörü ile bakabiliyor muyuz?
O çocuklardan sadece Aylan bebe gibi ölenlerle empati kuruyor olmamız bizim ikiyüzlülüğümüz değil midir?
Bizler, bireyler olarak ne bu savaşı sürdüren devletlerle ne de terör örgütleri ile mücadele edebiliriz. Ama yine de yapabileceğimiz bir şeyler olmalı!
Sosyal ve bireysel aktivitelerle evimize sığınan bu insanlara yardımcı olabiliriz.
Sosyal boyuttaki sorumluluğumuz, devleti ve iktidar partisini yapacağımız yasal eylemlerle bu konuda tedbir almaya, yaşam koşullarını iyileştirmeye zorlayabiliriz. Madem misafir ettik, misafir gibi ağırlamalıyız.
Bu konuda sorumluluğu olduğunu düşündüğümüz parti/partiler varsa, seçim günü Aylan bebeyi hatırlayarak cezalandırabiliriz.
Ama bireysel olarak yapabileceğimiz daha kolay şeyler de var. Önce, onların yerinde ben olsam, yaşadığım ülkeyi terk etmek zorunda kalıp, bilmediğim bir ülkede sokaklarda yaşamak zorunda kalsam ne yapardım diyerek işe başlayabiliriz. Bu soruyu yürekten cevaplandırabilirsek, neler yapmamız gerektiğini daha kolay bulabiliriz.
Mesela, onlarla karşılaştığımızda, onların gözüne sevgi ve saygıyla bakıp, merhaba diyebiliriz.
Rahatsızlık verseler bile, misafir diyerek, hoşgörü gösterebiliriz.
İmkanlarımız ölçüsünde maddi yardımda bulunup, bazı ihtiyaçlarını gidermek için katkıda bulunabiliriz.
Çocuklarının başını okşayıp, bakkaldan onlar için aldığımız şekeri, çikolatayı verebiliriz.
En önemlisi, onların dramını anladığımızı ve onlara saygı duyduğumuzu hissettirebiliriz.
Gurbet elde görecekleri saygı ve sevgi, onlar için en az ekmek ve su kadar önemli ihtiyaçtır.
Burada bulunup, bu koşullarda yaşamalarının onların bir tercihi olmadığını unutmayalım.