Paralı muhbirlik dönemi; Siz Hiç Gözaltına alındınız mı?
31 Ağustos 2015 tarihinde Resmi Gazetede, Terörle Mücadele Kanunu kapsamında yeni bir yönetmelik yayınlandı. Bu yönetmeliğe göre vatandaş paralı muhbirlik yapabilecek. Yapılan ihbarın önemine göre muhbir 200 bin liraya kadar ödül alabilecek. Ödül miktarını bir komisyon belirleyecek.
Ancak, “Suç failinin terör örgütünde üst düzey yönetici olması veya aydınlatılacak suçun toplumda oluşturduğu infial ve etki de dikkate alınarak, verilecek ödülün miktarı, Ödül Komisyonu’nun önerisi ve İçişleri Bakanı’nın onayı ile 20 katına kadar artırılabilecek.”
Yönetmeliğin bir başka dikkat çekici bölümü ise, Muhbirlerde Türk vatandaşı olma koşulu aranmaması. Ülkemizde yaşayan yabancılar da ihbarda bulunup, ödül kazanabilecekler.
Böyle bir kanun demokratik ülkelerde telaffuz edilse yer yerinde oynardı. Ama ülkemizde henüz, birkaç hukukçu dışında, ‘tık’ yok.
70’li yılları ve 12 Eylül dönemini yaşayanlar bu muhbirliğin ne anlama geldiğini bilirler. Muhbir tarafından ihbar edilmek demek, önce gözaltına alınmak demektir. İhbar konusu ‘terör’ olduğundan, gözaltı demek ellerinin kelepçelenmesi ve emniyete götürülüp, hücreye atılmak demektir. Elleriniz kelepçeli iken, polislerin arasında, bütün mahallenin gözleri üzerinizdeyken, polis arabasına bindirilmenin nasıl bir şey olduğunu bilir misiniz?
Sorguya alınmadan önce, sorgucuları tanımamanız için gözleriniz bağlanır. Gözünüz bağlı hiç yürümeyi denediniz mi? Düz bir koridorda yürürken bile, bir adım sonra en yüksek uçurumlardan aşağı düşecekmiş gibi korkarsınız. Adımlarınızı gitmez. Kollarınızdan sürüklenerek sorgu odasına gidersiniz.
Sorgu odasındakileri suçsuz olduğunuza ikna edebilmeniz için bir sürü testten geçmeniz gerekir. Konu terör olduğunda bu test oldukça zordur. Küfür ve tehditle başlar sorgu. İstenilen bilgileri teyit etmezseniz önce dayak sonra işkence başlar. Bu aşamada iki seçeneğiniz vardır; ya işkenceye dayanıp, sorgucularınızı masum olduğunuza ikna etmek, ya da önünüze konulan, önceden hazırlanmış ifade tutanağını imzalayarak hapse gitmek.
Hapse atıldığınızda işkenceden kurtulduğunuz için şükredersiniz. Bundan sonrası avukatınızın maharetine ve yargıçların insafına kalmıştır. Şanslıysanız 6-7 ay sorgusuz sualsiz yattıktan sonra çıkarsınız.
Diyelim ki sorgucularınız suçsuz olduğunuza inanmış ve sizi 2-3 gün sonra serbest bırakmıştır. Her şeyin eskisi gibi mi olacağını zannediyorsunuz? Evinizden elleriniz kelepçeli olarak alındığınız an, komşularınız, mahalle esnafı, hatta kahvedeki arkadaşlarınız hükmü vermişlerdir bile. Artık siz onların gözünde bir teröristsinizdir. Selamınıza karşılık bulamazsınız. Esnaf alış verişi keser. Kahvede çay bile vermezler.
Bütün bunlar, gürültü yaptığı için tartıştığınız bir komşunuzun ya da eksik tartısı olan bir esnaf ile girdiğiniz ağız dalaşı yüzünden başınıza gelebilir. Size düşmanlık duyan herhangi birinin ihbarı yüzünden bunları yaşaya bilirsiniz. Temize çıktığınızda ihbarcı ödül kazanamasa da size ‘iyi bir ders’ vermiş olur.
Bizim kuşak bu tabloyu 12 Eylül döneminde yaşadı. Başta muhtarlar olmak üzere, bazı işgüzar komşular, esnaf ve özellikle kahve köşelerinde pinekleyen işsiz güçsüz insanlar muhbirliği iş edinmişlerdi. Hoşlanmadıkları, iletişim kuramadıkları herkesi ihbar ediyorlardı.
Mahalleye yeni taşınan kişi komşuları evine davet etmedi mi, derhal terörist damgasını vur ve ihbar et.
Mahallede yaşayan bekarlar ve öğrenciler potansiyel teröristlerdi. Derhal muhbirler devreye girer ve mahalle bu beladan kurtulurdu (!)
İş öyle bir noktaya varmıştı ki, aile içi anlaşmazlıklarda bile insanlar hasımlarını terörist diye ihbar eder olmuşlardı. Uç bir örnek olacak ama kendisine yüz vermeyen kızın erkek arkadaşını terörist diye ihbar edip, aylarca hapiste kalmasını sağlayan kişiler bile vardı.
O dönemde muhbirlere böyle bol keseden para verilmezdi. En yüksek muhbir ödülü, devletin verdiği ‘Görevli’ kimlik kartıydı. Bu kart da az ayrıcalık sağlamazdı.
Yeni yönetmelik bazı işgüzarlara hem para kazanma hem de hasımlarından intikam alma imkanını sunuyor. Nasıl olsa yanlış ihbar yapana bir cezai yaptırım da yok. Pardon, dersin biter gider. Hele bu imkanın yabancılara da verilmiş olması ayrı bir facia. Milyonlarca işsiz Suriyeli için yeni bir iş alanı yaratılmış oluyor; Terörist avcılığı!
Sözüm muhbirliğe özenecek işgüzarlara; bir gün sizin de bir hasmınız muhbirliğe özenebilir. İşte o zaman, geçmişte size ödül verenler, sırtınızı sıvazlayanlar hiç gözünüzün yaşına bakmazlar. Başkalarına yaşattığınız her şeyi aynen siz de yaşarsınız. Hani derler ya, etme bulma dünyası diye!
12 Eylül’ün sorgu hücrelerinin duvarlarında, “Burada Allah yok, Peygamber de tatile çıktı” diye yazardı. Şimdilerde bu motta yazmasa da durumun pek farklı olduğunu zannetmiyorum.
Ben uyarım da, gerisine siz karar verin!