Hürriyet gazetesinin A&G Araştırma Şirketi’ne yaptırdığı futbol araştırması sonuçları 13-14 Nisan tarihlerinde yayınlandı. Benzer bir araştırma da 2002 yılında Konsensus Araştırma ve Danışmanlık Şirketi tarafından 10 Mart-20 Nisan 2002 tarihleri arasında yapılmıştı. Her iki araştırma sonuçlarını üst üste koyduğunuzda ortaya çıkan ortak payda, Beşiktaş taraftarının Fenerbahçe ve Galatasaray taraftarından az olduğu. Beşiktaş’ın toplam taraftarı 2002 de araştırmaya göre 5 milyon, yeni yapılan araştırmaya göre ise 5,5 milyon olmasıdır.
“Büyüklük” denilince taraftarın büyüklüğünü mü, yoksa kulübün büyüklüğünü mü anlayacağız? Biz her iki özelliği de ayrı ayrı inceleyelim;
Taraftarın büyüklüğü kesinlikle kelle sayısında aranmamalıdır. Önemli olan nicelik değil, niteliktir. Taraftarın büyüklüğü sadece takımına ne kadar sahip çıktığı ile de ölçülemez. Büyük taraftar, özgürlüklerden yana, adaleti savunan, sosyal olaylara duyarlı, takımına her koşulda sahip çıkan, “Sevinmek için sevmeyen” taraftardır.
Bu tespit ışığında Beşiktaş taraftarını yatıralım masaya; Şampiyonlukları çalındığında, “Şerefli ikincilik”lerle öğünmek sizce bir züğürt tesellisi midir? Tribünlerde Che pankartı açan, Arafat’ın ölümünde, “Arafat Ölmedi, Çarşı’da Yaşıyor” diye slogan atan, Sivas katliamını her yıl tribünlerde lanetleyen, nükleer santrallara karşı tavır koyan, polisin tüm engellemelerine karşı, “Türkan Saylan Onurumuzdur” diye pankart açan, ırkçılığa karşı açıkça tavır alan, başka bir taraftar kitlesi Türkiye’de var mıdır?
Beşiktaş taraftarının kişiliğini ve ruh hâlini, bir dergide yayınlanan aşağıdaki satırlar çok iyi özetlemektedir;
“Çok olmadığımız kesin. Çok olan tarafta değiliz. Çok olan tarafta olmayacağız. Gidip Almanya’da Türk olacağız, Hollanda’da Surinam’lı, Fransa’da Cezayirli, İran’da Azeri. ABD’de zifiri zenci olacağız. Çoğalan zencide mutlaka Kızılderili. İsrail’de Filistinli. Köpeğin karşısında kedi olacağız, kedinin karşısında kuş. Kuşun karşısında börtü böcek. Hakemler hep karşı tarafı tutacak. Ve biz hep 7 kişiyle tamamlayacağız maçı. Az kolumuz tarafında, solda olacağız. Bu itirazın ilk şartı; Solda da az olacağız…”
Peki, Beşiktaş taraftarı neden bu kadar ilerici ve ezilenden yana? Bu sorunun cevabını Beşiktaş’ın tarihinde ve köklerinde aramak lazım.
Beşiktaş Jimnastik Kulübü, 1903 yılında Bereket Jimnastik Kulübü adı ile kurulmuştur. Kulüp kuruluş yıllarında Abdülhamit’in gadrine uğramış ve kurucuları sürgünden tesadüf eseri kurtulmuşlardır. Kulübün kuruluşundan 6 yıl sonra, 31 Mart 1909’da gericiler II. Meşrutiyet’e karşı ayaklanmış ve ayaklanmayı başında Mustafa Kemal’in olduğu Harekât Ordusu bastırmıştır. Bu ayaklanmanın bastırılmasından sonra Harekât Ordusu Osmanlı aydınlarının simgesi hâline gelmiştir. Bereket Jimnastik Kulübü’nün kurucularından Fuat Balkan ve Mazhar Kazancı da bu ordunun subaylarıdır.
İstanbul’daki gerici ayaklanma bastırıldıktan sonra bu ilerici subaylar, Bereket Jimnastik Kulübü’ndeki gençlerle tanıştılar ve onlara birlikte spor yapmaya başladılar. Bu işbirliği sonrasında, Devrimci subayların teklifiyle Bereket Jimnastik Kulübü’nün adı Beşiktaş Jimnastik Kulübü olarak değiştirildi. Bu ilerici subayların arasında Dolmabahçe güvenliğinden sorumlu, eskrimci Yüzbaşı Şeref de vardı. BJK’nin eskrim takımının kaptanıydı.
Şeref Bey Milli Mücadele’ye katılmak için İstanbul’dan ayrılırken yine kendi gibi bir subay olan Ahmet Fetgeri Bey ona küçük bir torba verdi. Bu torbayı verirken de Anadolu’ya gidene kadar içine bakmaması konusunda söz aldı. Şeref Bey Anadolu’ya geçti, Kurtuluş Savaşı’na katıldı. Gazi oldu. Torbada ise Beşiktaş’ın ‘Türk İdman Birliği’ adı altında mücadele ettiği Lig’de şampiyonluk ödülü olarak kazanılmış, kupa yerine verilen ‘Erthold’ marka top vardı. Bir anlamda, Ahmet Fetgeri Bey, Beşiktaş’ın ilk kupa ödülünü de Anadolu’ya yollamıştı.
Bu olayın diğer kahramanı Ahmet Fetgeri iki dönem BJK başkanlığı yapmış ve 19 Mayıs’ın “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanılmasını ilk öneren isim olmuştur. Tüm bunlar elbette bir rastlantı değildir. İşte Beşiktaş taraftarı bu devrimci tarihine sahip çıktığından dolayı ilerici, aydın ve demokrattır.
Buraya kadar yazdıklarımız ile Beşiktaş taraftarının neden büyük olduğunu anlattık. Şimdi de bu taraftarı büyük yapan BJK’nin neden büyük olduğunu anlatalım; 2008 yılında yayınlanan Siyah-Beyaz Yazılar adlı kitabımda Fenerbahçe taraftarlarına şöyle seslenmiştim;
“‘Çok olmak’ ile ‘Büyük olmayı’ birbirine karıştırmayın. ‘ En çok şampiyonluk bizim’, ‘En çok taraftar bizim’, ‘En büyük stat bizim’ demekle büyük olunmuyor maalesef. Büyük olmak başka şeyleri gerektirir. Kaybetmek, şampiyon olamamak pahasına değerlerinden vazgeçmemeyi gerektirir. Şerefli ikincilikleri şampiyon olmaya yeğ tutabilmeyi gerektirir. Sporu, ne pahasına olursa olsun kazanmak olarak görmeyip gerektiğinde onurlu bir şekilde kaybetmeyi bilmeyi gerektirir. Tüm medyayı, tüm spor kurullarını arkana almaya çalışmadan, yardımsız tek başına mücadele edebilmek cesaretini gösterebilmeyi, futbolu sahada başlayıp sahada biten bir oyun olarak görebilmeyi gerektirir.
Bunları yapmazsan; Şampiyonluk sayınız, taraftar sayınız, stat büyüklüğünüz kadar değil, ‘Ben bu işler sahada bitiyor sanırdım, öyle değilmiş,’ diyen başkanınız kadar büyük olursunuz. Biz küfür etmeyiz deyip varlığı ile bir yerde sizi siz yapan rakiplerinize açtığınız o küfürlü pankartlar kadar büyük olursunuz. Parayı en büyük değer olarak görüp zor durumdaki rakiplerine ‘Zavallılar’ diye hitap eden yöneticiniz kadar büyük olursunuz.”
Beşiktaş kulübü büyüklüğünü tarihinde gösterdiği onurlu duruşuyla hak etmektedir. Bugün, “Ebedi dost, ezeli rakip,” dediğimiz takımlar, 1900’lü yılların başında, mücadele ettikleri Pazar Ligi’ne, gücünden çekindikleri için Beşiktaş’ı almamışlardır. Buna karşın, Beşiktaş Kulübü tamamı Türk takımlarından oluşan alternatif lig kurmaktan imtina etmemiştir. Yabancı takımlarla, özellikle de işgal kuvvetlerinin takımları ile hiç maç yapmamış, işgal kuvvetlerinin kupaları ile övünmemiştir.
Türk spor tarihinde Beşiktaş kulübünü büyük yapan pek çok olay mevcuttur. Ancak bunlardan bir tanesi vardır ki hepsinin önüne geçer. Bu olay 16 Mayıs 1952’de gerçekleşmiştir. İstanbul’da oynanacak Türkiye-Yunanistan milli maçı için TFF Beşiktaş kulübüne aşağıdaki yazıyı yolluyor;
“Beşiktaş Jimnastik Kulübü Sayın Başkanlığı’na,
16 Mayıs 1952 tarihinde İstanbul’da oynanacak Türkiye-Yunanistan milli takımlar maçının temsil hakkı, Futbol Federasyonu’muzca muhterem kulübünüze tevdi edilmiştir.
Bütün memleketin dikkatle üzerinde durduğu ve bilhassa Federasyonumuzca büyük ehemmiyeti haiz olan bu maç için şimdiden gerekli hazırlıkların yapılmasının teminini rica eder, muvaffakiyet dileğimizle saygılarımı tekrarlarım.
Türkiye Futbol Federasyonu”
Bir babanın, oğlundan alıntı yapması dünyanın en büyük gururudur. Bu gururu sizlerle paylaşmak ve yukarıdaki mektup ile ilgili olarak oğlum Güven Cem’in facebook sayfasından bir alıntı yapmak istiyorum;
“Bir önceki sezon şampiyon olan veya kupa kazanan takımların formalarında ertesi sezon ülkelerinin bayrakları yer alır. Eğer biraz futbol ile ilgiliyseniz bu küçük ama önemli detay gözünüze çarpmış olmalıdır. O takımın geçen sezonun en büyüğü olduğunu gösteren bir işaret, bir semboldür bu.
Dünyada eşine az rastlanan belki de tek örnek ise milli bayrağın bir kulübün logosunda yer alması suretiyle her sene formasında taşınmasıdır. Yukarıdaki mektuptan anlaşılacağı üzere Beşiktaş bu yüce onurun ardından formasında daimi olarak Türk Bayrağı’nı taşıma hakkını elde etmiştir. Rakipleri günlük başarılar sonucu şerefli bayrağımızı formalarına takma hakkı kazanırken Beşiktaş’ın böyle bir derdi yoktur; onun büyüklüğü isminden gelir.
Peki, Beşiktaş’ı gerçekten en büyük yapan bu mudur? Hayır! Bu her ne kadar bir kulüp için yüzlerce şampiyonluğa değişilmeyecek bir onur olsa da Beşiktaş’ın büyüklüğü daha derinden gelir. Kendisine milli takımı tamamen temsil hakkı verilmesine rağmen Beşiktaş, ezeli rakipleri Galatasaray ve Fenerbahçe’den de oyuncuları, onları da gururlandırmak için, Milli Takım’a davet eder.
Tek başına bu onuru yaşayabilecekken rakiplerine bu nezaketi gösterebilen Beşiktaş’ın büyüklüğü iste bu duruşundan gelir.”
Beşiktaş’ın büyüklüğünü gösteren bir başka olgu da Kerkük’teki Beşiktaş semti ve Beşiktaş Futbol Takımı’dır. Kısaca bu olayın da hikâyesini anlatalım;
Kerküklü Türkmenlerin Beşiktaş sevgisi 60’lı yıllarda başlamış. 1964 yılında Kerkük’ün Sarı Kâhya bölgesinde, Süleyman Tayfun isimli bir Türkmen işadamı tarafından Beşiktaş Futbol Kulübü kurulmuş. Beşiktaş Futbol Kulübü’nün bu başarıları üzerine Sarı Kahya bölgesinin bir bölümüne Beşiktaş Semti adı verilmiş. Bu semtin adı hâlen Beşiktaş olarak anılmaktadır.
1966 yılında Irak Futbol Federasyonu Beşiktaş’ı Kerkük’e davet eder. Beşiktaş, çoğunluğu Türkmenlerden oluşan bir Kerkük Karması ile dostluk maçı yapar. Bu maç Kerkük’te günlerce konuşulur ve Beşiktaş tüm Kerküklü Türkmenlerin kalbinde ayrıcalıklı bir yer edinir. O tarihten itibaren Kerküklü Türkmenler arasında Beşiktaş taraftarlığı her geçen gün katlanarak artar. Bugün, Kerküklü Türkmenlerin yüzde doksanı Beşiktaş taraftarıdır.
Saddam rejiminin yıkılmasıyla birlikte, yurtdışında yaşayan eski milli futbolculardan Hüsamettin Türkmen, Kerkük’e geri döner ve Türkmen Spor Ocağı’nı kurar. Ancak Irak’ta yaşanan koşullar, spor arenasında var olabilmek için Türkmen gençlerini tek bir çatı altında toplamayı bir zorunluluk hâline getirmiştir. Hüsamettin Türkmen, Beşiktaş semtinde faaliyet gösteren Beşiktaş Futbol Kulübü’nü de bünyesine alarak Türkmen Spor Ocağı’nı daha da güçlendirir. Ancak, Beşiktaş Futbol Kulübü’nün lokali hâlen faaliyetlerine devam etmektedir.
Yaşadığımız yer kürede, başka bir ülkenin bir semtine ve bir spor kulübüne ismini veren bir başka spor kulübü var mıdır acaba?
Yazımızın başında belirttiğimiz araştırma sonuçlarına göre, diğer kulüplerin taraftarlarının ikinci takımı sıralamasında Beşiktaş 1. sırada yer alıyor. Diğer kulüp taraftarlarının %9’u yani 8,2 milyon kişi ikinci takım olarak Beşiktaş’ı tutuyor. Diğer kulüplerin taraftarlarının Beşiktaş’a sempati duymaları ve ikinci takımları kabul etmeleri, yukarıda anlattığımız Beşiktaş’ı büyük yapan nedenlerdendir!
Sayın Hayri Cem bey.
Merhaba, Makalenizi büyük bir keyifle bir solukta okudum.
Gerçek büyüklüğün nasıl, ne şekilde hangi merhalelerden gecmekle kazanıldığını gayet nezih bir üslupla ziyadesiyle aciklamasiniz.
Lakin tek bir yorumunuzakatilamadigimi ifade etmek istiyorum. O da Besiktasin taraftar sayısının diğer 2 rakibine göre az olduğu hususudur.
Malumunuzdur ki , galatasaray’in 1980’lerin ortasına kadar sadece 2 direk arası diye tabir edilen bir taraftarı vardı. Ne sokakta nede tribünde Besiktas ve fenerbahçe ile mukayese dahi edilemezdi.
Bendeniz işi gereği bir cok kente beldeye gitmiş ve halen seyahat eden bir kisiyim. Gittigim hic bir kent mecra yada meclisde Beşiktaş taraftarını diğerlerinden az yada azınlık görmedim. Besiktas sampiyon oldugunda Kadikoy bahariye yeldegirmeninde, beyoglunda Siyah beyaz bayraklari gorebilirsiniz..Digerleri oldugunda Besiktasta tek bayrak goremezsiniz.Keza Besiktasliligi ile bilinen kentlerimiz yokmu. Ankara, Elazığ, Osmaniye, Igdir, Manisa ve daha bir cok kent..diyeceğim o ki, 6-7 bin kişilik anket araştırmaları asla ve kat’a gerçeği net olarak yansitmaz..
Halen kocaeli kartepede ikamet ediyorum. Gerek okullarda, gerek sokaklarda Beşiktaş sevdalilarinin nasıl yoğun olduklarını bizzat müşahade ediyorum.
Kalın sağlıcakla.
HAYATTA BEŞIKTAŞ.