SL 26. Hafta Diyarbakırspor 0 : 0 Beşiktaş 03.04.2005
Diyarbakırspor maçı Beşiktaş için bir dönüm noktası olabilirdi. Trabzonspor’un puan kaybetmesiyle birlikte Beşiktaş, Diyarbakır’dan alacağı üç puanla Avrupa kapısını aralayabilirdi. Umarım Avrupa vizesi Diyarbakır’da kalmamıştır.
Bu maçı önemli kılan diğer bir özellik ise, Samsun katliamının baş aktörü Cem Papila’nın uzun bir aradan sonra tekrar Beşiktaş maçına verilmesiydi. Bütün gözler Cem Papila’nın üzerindeydi. Belli ki Federasyonun amacı Papila’yı Beşiktaş camiası ile barıştırmaktı.
Cem Papila kendini affettirmek için bir hayli fırsat kolladı. Ama iki takım oyuncuları da o kadar isteksiz oynadılar ki, aradığı fırsatı yakalayamadı. Hevesi kursağında kaldı. Bir tek Ronaldo’nun gole giden adamı indirdiği pozisyonda kırmızı kart yerine sarı göstererek af dilemeye çalıştı.
Sayın Papila,
Beşiktaş camiası sizi 100 yıl geçse de affetmeyecektir. Koskoca bir camianın şampiyonluğunun çalınmasında baş rol oynadınız. Bu rolünüzün mükafatını da FIFA kokartı takarak aldınız. Sizin yönettiğiniz diğer maçları da izledim. Hiç birinde Beşiktaş-Samsunspor maçındaki kadar “cesaretli” değildiniz.
ZEVKSİZ BİR MAÇ OLDU
Maçla ilgili yorumlarıma gelince; Maçın hakkı bence beraberlikti. Beşiktaş kazanmayı hak eden taraf değildi. Takım olarak kötü oynadılar. Bir takımın kötü oynadığı maçlar elbette olacaktır, her maçı iyi oynamak mümkün değil. Ama bir takımı büyük yapan özellik kötü oynadığında bile kazanmasıdır. Beşiktaş maalesef iyi oynarken de, kötü oynarken de gol atmakta çok zorlanıyor.
Futbolda gol atmanın kuralları aslında son derece basittir. Etkili kanat oyuncularınız varsa topu kanatlardan sıfıra doğru indirip ceza sahasına orta yaparsınız, forvet oyuncularınız da golü atarlar. Ya da kanat organizasyonu yapamıyorsanız, kaleyi gören oyuncularınız daha ceza sahasına girmeden şut çekerler, ya gol olur ya da forvet oyuncuları dönen topları tamamlayarak golü atarlar. Kaleye şut atmadan golü bulmak ancak halı saha maçlarında mümkündür.
Diyarbakır maçında Beşiktaş’ın kanatları son derece yetersizdi. Diyarbakır defansını göbekten delmeye çalıştılar. Bu durumda golü düşünen tek oyuncu İ.Akın’dı. Her fırsatta kaleyi yokladı. Şansızdı, golü bulamadı. Auta giden her şuttan sonra ağabeylerinden bir ton fırça yedi. Attığı şutlardan biri gol olsa acaba oyundan alınır mıydı? Bir kaç söz de Tümer için söylemek istiyorum; Bir ağabey olarak senin görevin gençleri motive etmektir. Ama sen, her fırsatta genç kardeşlerine bağırıp çağırıyor, onların oyundan düşmesine neden oluyorsun. Üstelik, bazen kendi hatalarını başkalarına yüklüyor, yaptığın el kol hareketleri ile arkadaşlarını taraftara şikayet ediyorsun. Bu tavrın bir Beşiktaş’lı futbolcuya hiç yakışmıyor. İyi bir “takım” olabilmek için, galipken de mağlupken de kenetlenmek gerekir. Adam olmak içinse sevaplarının yanında hatalarını da kabullenmek gerekir. Umarım ne dediğimi anlıyorsundur.