Hakkını Helal Et Süleyman Ağabey

0
460

Dün acı haberi aldığımda dilime bestesi Gültekin Çeki, güftesi Hayri Mumcu’ya ait olan Eski Dostlar’ şarkısı dolandı.

Unutulmuş birer birer

Eski dostlar, eski dostlar

Ne bir selâm, ne bir haber

Eski dostlar, eski dostlar

Hayâl meyâl düşler gibi

Uçup giden kuşlar gibi

Yosun tutan taşlar gibi

Eski dostlar, eski dostlar

Unutulmuş isimlerde

Bilinmez ki nasıl, nerde

Şimdi yalnız resimlerde

Eski dostlar, eski dostlar

 

Efsane Başkanın en sevdiği şarkıydı. ‘Dost Meclisi’ diye tanımladığı yemekli toplantılarda bu şarkı mutlaka söylenirdi. Aslında bu şarkı onun eski dostlarına bir vefa borcu idi. Eski dostluklarının unutulup gitmesine gönlü razı olmazdı. Son derece vefalıydı. Biz Beşiktaşlılara öğrettiği değerlerden biri de buydu.

Kendisini 1990 yılında tanıma fırsatı buldum. O yıllarda Beşiktaş’a üye olmak her kula nasip olmazdı. Çok büyük bir ayrıcalıktı. Yıllarca bekleyen başvurular olduğuna şahidim. Süleyman ağbi Beşiktaş’a hizmeti ve faydası dokunmayacak insanların kulübe üye olmasını istemez, son derece titiz davranır ve ciddi bir araştırma yapmadan kimseyi kulübe üye yapmazdı.

seba5 Yıllardır Beşiktaşın maçlarını kaçırmadan izliyordum. Artık otuz yaşıma gelmiştim. Beşiktaş’a üye olmak, o şerefi yaşamak ve kulübe hizmet etmek istiyordum. Ancak bana üyelik için yol gösterecek hiç bir tanıdığım da yoktu. Fenerbahçeliliği ile bilinen gazeteci-yazar ağabeyim Erdoğan Arıpınar’la bir sohbetimde bu durumdan yakındım. Erdoğan ağabey, Süleyman başkana telefon ederek, ‘sana iyi bir Beşiktaşlı yolluyorum’ dedi ve bana randevu aldı.

Kulübe gidip, odasına çıktığımda heyecandan dizlerim titriyordu. O koca yönetim kurulu odasındaki masanın bir ucunda oturmuş, önündeki faturalara bakıyordu. Buyur otur, dedi.         Masanın kapıya yakın ucuna oturdum. Kafasını kaldırıp baktı, ‘Niye öyle uzak oturdunuz? Gelsenize yakına ‘ deyip, yanındaki koltuğu işaret etti. Yanına giderken nereyse heyecandan ölmek üzereydim. Koskoca Süleyman Seba’nın yanındaki koltuğa oturacaktım.

Faturalar bitip, sohbet başlayınca rahatladım. Karşımda son derece mütevazı, babacan ve bir o kadar da saygılı bir adam vardı. Bey’li siz’lli konuşması ile tam bir İstanbul beyefendisi idi. Yanınızda vesikalık resmin var mı, diye sordu. Ben hazırlıklı gitmiştim. Aldı resimleri, sekreterden başvuru formu istedi. Ben formu doldururken ayakta başucuma dikildi. Yazdıklarımı okuyup, düzeltmeler yapıyordu.

İki ay sonra kulüpten arayıp, başvurumun onaylandığını söylediler. Sevinçten deliye dönmüştüm. Hemen kulübe üyelik kartımı almaya koştum. Başkanın da odasında olduğunu öğrenince teşekkür etmek için odasına girdim. Beni ayakta karşıladı. Elini öpmek istedim, ‘o kadar yaşlı mıyım ben’ deyip, müsaade etmedi. Yine yanına oturttu ve üyeliğin hayırlı olsun, dedi. Beşiktaş’ın iyi eğitimli, yabancı dil bilen, iyi aile terbiyesi almış kişilere ihtiyacı olduğunu anlattı ve kulüple ilişkini kesme , dedi.

seba4

O sohbetten sonra kulübe uğrama fırsatım pek olmadı. Benim için Kabe kadar kutsal olan bir mekana çat kapı gitmek yakışık almazdı. Cebimdeki üyelik kartının verdiği mutluluk bana yetiyordu. Çok iyi bir Beşiktaşlı olarak tanıdığım bir arkadaşım bir akşam beni Beşiktaşlıların katılacağı bir yemeğe davet etti. Davetin olduğu restauranta gittiğimde masanın baş köşesinde Süleyman Seba’nın oturuyordu. Aldı mı beni bir heyecan! Masaya nasıl ulaştığımı hatırlamıyorum.

Süleyman Ağbi ayağa kalkarak elimi sıktı ve beni tek tek masadakilerle tanıştırdı. Sohbet elbette Beşiktaş idi. Yeşilköy’de açılacak müthiş bir tesisten bahsediliyordu. Süleyman ağbi gururla bu tesisi anlatıyor ve Beşiktaşlıları bir araya getirecek bu tesisin önemini vurguluyordu. Birden bana dönerek, ‘sen tesise üye oldun mu’ diye sordu. Ben hayır deyince, suratı ciddileşti ve ‘olmadı bu’ dedi. Beni mahçup etmemek için de lafı uzatmadı. Ertesi sabah ilk işim kulübe giderek Yeşilköy Tesislerine üye olmak oldu.

İlk kombine biletimi 93-94 sezonunda aldım. Kulübe kartımı almak için gittiğimde, muhasebe odasında ödeme yaparken arkamdan bir ses, ‘Hayri Cem değil mi o?’ diye seslendi. Döndüğümde Süleyman başkan kapıdan kafasını uzatmış bana bakıyordu. Yine heyecandan dilim tutuldu. Kaç tane kart aldın sen, diye sordu. Bir tane aldığımı söyledim. Olmaz, dedi. Eşine de al. Maçlara eşinle gel. Herkes eşiyle , kızıyla gelsin ki tribünlerimiz küfür etmesin dedi. Derhal bir kart da eşime aldım.

kombine2Daha sonraki yıllarda bir kaç kez daha sofrasında bulunmak şerefine eriştim. Bir kaç kez bana yönetim kurulunda görev vereceğini ima etti. O yıllarda yönetime girenlerden belli miktar borç ya da bağış almak adettendi. O miktarda bir parayı kulübe verecek refah düzeyinde henüz değildim. Her seferinde, ‘benim için henüz erken başkanım’ diye geçiştirdim. Keşke o yıllarda yeterli param olsaydı da Süleyman ağbi ile aynı yönetim kurulunda görev alsaydım diye hep hayıflandım.

Süleyman ağbi 2000 yılında aday olmamaya zorlanmış, onun desteğiyle Hasan Arat aday olmuştu. Serdar Bilgili ve ekibi en ciddi rakiplerinden biriydi. Nitekim kongreyi Serdar Bilgili kazandı. Beşiktaş yönetimine girmek bana Serdar Bilgili döneminde nasip oldu. Süleyman ağbi devir teslim töreninde son derece gergin, bir o kadar da kontrollü ve ölçülüydü. Kimseyi kırmadan, sitem etmeden devir teslim törenini tamamladı.

Süleyman abinin evi kulübün hemen arka sokağındadır. Son derece mütevazı dekore edilmiş, küçük bir apartman dairesidir. Duvarları Beşiktaş hatırası fotoğraflarla doludur. Etrafta pek çok şampiyonluk kupası vardır. İlk kez evine gittiğimde, kupaları dikkatle incelediğimi görünce, ‘çalınmasınlar diye eve topladım. İnşallah bir müzemiz olunca oraya koyarız’ demişti. Eve gelen misafirlerine kendisi kahve pişirirdi.

Yönetime girdikten bir kaç gün sonra kendisini evinde ziyaret ettim. Son derece kibar ve sevecen karşıladı. Kahvemi nasıl içeceğimi sorduğumda, kendisine zahmet vermemek için, kahve istemediğimi söyledim. Bana kızarak, sadece sana değil, kendime de pişireceğim. Sen nasıl içtiğini söyle dedi. Siz nasıl içerseniz öyle olsun, dedim. Olur mu yahu, herkesin ağız tadı farklıdır. Sen nasıl seviyorsun, onu söyle bakalım, dedi.

seba2Kahveler piştikten sonra salonda oturduk, kahvelerimizi içiyoruz; ben ne zaman siteme başlayacak diye bekliyorum. Havadan sudan konuşuyoruz. Kahveler bittikten sonra bana döndü ve, ‘madem yönetici olacaktın niye benim dönemimde olmadın’ diye sitemle karışık sordu. Ne diyeceğimi şaşırdım. Bana kızgın mısınız, diye sordum. Elbette, dedi. Bana tribünlerde küfür ettirdiniz dedi.

Her ne kadar ona küfür ettirmediğimize dair dil döktüysem de ikna olmadı. Benim çok üzüldüğümü görünce, ‘senin şahsen ettirmediğini ve etmediğini biliyorum’ deyip gönlümü almaya çalıştı. Giderken de yanaklarımı öpüp, ‘inşallah sizler de benim gibi gitmezsiniz’ dedi.

O dönem bazı Çarşı liderleri tribünlerde gerçekten başkanı istifaya çağıran tezahüratlar yaptırmışlardı. Hatta küfür bile edilmişti. Ama o küfürlerin hiç birinin Serdar Bilgili ve ya çalışma arkadaşları tarafından organize edilmediğini, desteklenmediğini adım gibi biliyorum. Bu konuda en ufak bir şüphem olsa asla o yönetim kurulunda yer almazdım.

Süleyman ağbi ölene kadar Çarşı gurubunun o dönemki liderlerini affetmedi. Özür dilemek için kendisinden istenilen tüm randevuları geri çevirdi. Keşke küfür edilmesiydi. Keşke edebiyle başkanlığına son verilseydi.

Yarın cenazede bizler hakkımız helal edeceğiz de acaba o bize hakkını helal etti mi?

 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here