VEDA ÖNCESİ BİBER GAZI
Tüm Beşiktaş seyircisi gibi ben de haftalardır kah hüzünle kah sevinçle bugünü bekliyorum. Mabedimize yakışır bir veda töreni yapmak hepimizin ortak arzusu. Bu maç Beşiktaş’ın İnönü Stadyumundaki son maçı; bir yandan eskiye veda bir yandan da yeniye merhaba maçı olacak. Taraftarın maça müthiş ilgisi var. Biletler günler öncesinden tükenmiş ve Biletix firmasına 180,000 bilet başvurusu olmuş. (Bu başvuru sayısı da Beşiktaş’ı görmezden gelip, iki büyük olduğunu iddia edenlere kapak olsun.) Herkes bu tarihi ana tanıklık etmek istiyor. Çocuklarının anılarında da yer alması için çoluk çocuk maça gelmeye karar vermişler. Ellerinden tuttukları, kucaklarına aldıkları çocukları ile büyük bir şölene gitmeye hazırlanıyorlar. Ama pek çoğu maça gidemeden biber gazı ile tanışıyor ve hüsranla evlerine dönüyorlar.
Bu mabedin tüm futbolseverlerin kalbinde ayrı bir yeri olduğu malum. Fenerbahçe, Galatasaray, Sarıyer, Zeytinburnu, İstanbulspor, Karagümrük, Yeşildirek, Vefa gibi pek çok takım ilk stadyum maçlarını burada oynadı. O takımların taraftarları burada sevindi, burada üzüldü. Dolayısıyla böyle önemli bir mabet kapanış şölenlerinin en güzelini hak ediyor. Beşiktaş seyircisi de bu mabedi layık olduğu bir şölenle kapamak arzusunda. Ama gel gör ki Emniyet güçleri bu şöleni engellemek için elinden geleni yapıyor. Daha doğru bir deyimle içine ediyor!
Bu güzel şölene geçmeden önce yaşadıklarımı kısaca aktarmak istiyorum: Güzel ve güneşli güne merhaba dedikten sonra ilk iş 100.yıl formamı sırtıma geçiriyorum. Zira bu formanın üstünde 2003’e kadar Beşiktaş forması giymiş tüm oyuncuların (Zalad hariç) isimleri var. O isimlerin de bu veda töreninde sembolik olarak hazır bulunmasını istediğimden bu formayı giymeyi tercih ediyorum. Saat 4 gibi Beşiktaş Çarşı içinde bir balık lokantasında arkadaşlarla buluşup, anılarımızı tazeliyoruz. Saat 6’ya doğru kesif bir koku burnumuzu yakmaya başlıyor. Sonra gözlerimiz yaşarmaya başlıyor. Ne olduğunu anlamaya çalışırken bir grup taraftarın koşarak Çarşı içine kaçtığını görüyoruz. Biber gazına maruz kaldıklarını anlıyoruz. Derhal masadaki sularla bu taraftarların yüzlerini yıkayıp, limon veriyoruz. Ama ortam durulacak gibi değil. Biber gazı tam çarşının içine çöküyor. Etrafta gazdan etkilenmiş hamile kadınlar, yaşlılar ve küçük çocuklar var. Dayanamıyoruz ve alelacele hesabı ödeyip kaçmaya çalışıyoruz.
Önce Çarşı’nın arka sokaklarından ana caddeye çıkmaya çalışıyoruz. Tam caddeye adımımızı atıyoruz polis yeniden taarruza geçiyor. Asıl biber gazı ile burada tanışıyorum. Tanrım ne kötü bir şey bu; insanın burnu ve gözlerini dayanılmaz bir acı kaplıyor. Dükkanlar sığınıyoruz mecburen. Bir dükkanda birileri elime limon tutuşturuyor. Hiç düşünmeden gözlerime sürüyorum ama gözlerim daha da yanmaya başlıyor. Nerden bulduğumu bilmediğim bir su ile yüzümü yıkıyorum. Su daha iyi geliyor.
Maça gitmeye kararlıyım, alternatif yollar düşünüyorum. Beşiktaş’ın arka sokaklarından Akaretlere, oradan da Şairler Parkı’na çıkıyorum. Park tam bir savaş alanı görüntüsünde; yerlerde gazdan etkilenmiş ve sırılsıklam ıslanmış insanlar var. Arkadaşları tedavi etmeye çalışıyor. Parkın içinden geçip, Swiss Otel’in arkasından Dolmabahçe’ye inmeyi deniyorum ama heyhat! Akın akın taraftar grupları yokuştan yukarı kaçışıyorlar. Sakın aşağı inmeyin, polis saldırıyor, diyorlar.
Bu kez Swiss Otel’in önüne doğru kaçışıyoruz. Amacımız o yokuştan stadyuma ulaşmak. Ama o yol da güvenlikli değil. Yokuş yukarı kaçan taraftarlar polisin stadyum önünde de müdahalede bulunduğunu söylüyorlar. Saat 7’ye doğru Maçka Parkı’nın üst taraflarından stadyumu gözlemeye başlıyoruz. Polis halen aşağıda terör estiriyor. Yedi buçuğa doğru her şeyi göze alıp, Maçka Parkı’nın içinden aşağıya doğru iniyorum. Gözlerimde ve burnumda halen gazın acısı var. Stadyumun arkasından Gümüşsuyu Caddesine ulaşıyorum. Oradan da maçın başlamasına 15 dakika kala stadyuma giriyorum. Hayret! Yol boyu terör estiren polis kapılarda yok. İlk kez üstüm aranmadan stadyuma giriyorum. Acaba yaptıklarından utandılar da geri mi çekildiler?
Bu macerayı yaşarken, yol boyunca sohbet ettiğim taraftar gruplarından olayların nasıl geliştiğini öğrenmeye çalıştım. Daha sonra TV’lerde seyrettiğim görüntüler de taraftarların anlattığını teyit eden cinstendi. Öncelikle olması gerekenleri konuşalım; THY jest yaparak, Beşiktaş’tan Dolmabahçe’ye giden yolu ‘Feda Yolu’ olarak düzenlemiş. Bu sezon kombine bilet satın alan herkesin ismi olan plaketleri yola döşemiş. Belli ki burada taraftarlar çoğalıp, kendi isimlerini arayacak ve bu caddede bir birikme olacak. Üstelik Beşiktaş taraftarı belki 50 yıldır bu yoldan stadyuma gidiyor ve bu gidiş sırasında trafik kendiliğinden kapatılıyor. Aynı şey Fenerbahçe seyircisi maça giderken de Bağdat Caddesinde yaşanıyor. Ali Sami Yen yıkılmadan önce Galatasaray’lı taraftarlar da Mecidiköy’de trafiği kapatıyorlardı.
Bu durumda yapılması gereken şey, Stadyuma giden bu yolun bir süreliğine trafiğe kapatılması, araçların Akaretler Caddesine yönlendirilmesi idi. Ama Emniyet güçleri tam tersini yaptılar. Taraftarlar stadyuma giderken bir anda ortaya çıkan, Yunus olarak adlandırılan motorsikletli polisler taraftarın arasına giriyor ve havaya ateş etmeye başlıyor. Havaya açılan bu ateşin ardından Beşiktaş taraftarı da ellerinde ne varsa ‘Yunus’lara atmaya başlıyor. İşte zurnanın zırt dediği yer de tam burası; Olay yerine çok yakın bir yerde konuşlanmış olan Çevik Kuvvet aniden ortaya çıkıyor ve tazyikli su ile birlikte biber gazını kullanmaya başlıyor. Çevik kuvvetin bu kadar çok yakında konuşlanmış olması ve aniden müdahalesi bu saldırının önceden planlandığını düşündürüyor. Beşiktaş’ın şampiyonluk iddiası yok, rakip takım taraftarı maça gelmemiş, dolayısıyla olay çıkma ihtimali yok denecek kadar az. O zaman bu miktarda Çevik Kuvvetin orda işi ne?
Polisin biber gazını bu kadar kolay kullanmasına birileri dur demek zorunda. Sinek ilacı sıkar gibi yan yana gelen her beş kişiye biber gazı sıkmak ‘ileri demokrasi’ye yakışmıyor. Üstelik polis bu gazı yaşlı, kadın, çoluk çocuk demeden kullanıyor. Bu polislerin hiç mi vicdanı yok? Bu polislerin anne ve babaları, küçük çocukları yok mu acaba? Halka reva gördükleri bu muamele kendi ailelerine yapılsa acaba ne hissederler? Polisin bu insanlık dışı davranışlarının iktidar partisine ve özellikle de başbakana tepki olarak geri döndüğünün farkına ne zaman varacaklar merak ediyorum. İktidar partisinin akıl hocaları da bu durumu görüp, gerekli mercileri ikaz etmiyorlar mı? Her şeye rağmen şunu bilmeliler ki bu halk nice zalimi seçim sandıklarına gömdü, polis devleti olmak da şimdiki iktidarın sonunu hazırlıyor.
Gerek maç başlamadan önce gerekse maç esnasında Beşiktaş taraftarı hükümete ve güvenlik güçlerine büyük tepki gösterdiler. Bazı seyirciler tribünde meşale yakınca güvenlik güçleri tekrar hareketlenir gibi oldu. Ancak bu kez 32 bin kişi aynı anda tepki gösterince stadyumu terk etmek zorunda kaldılar. Polissiz stadyum daha güvenli ve daha intizamlı bir şekilde maçı tamamladı.
(Darüşşafakalı Kartallarla birlikte veda maçında)
Beşiktaş seyircisi tüm yaşanan olumsuzluklara rağmen İnönü Stadyumunu doldurmuştu. Büyük bir coşku ile 90 dakika boyunca takımlarını desteklediler. Maç sonunda da uzun süre stadyumu terk etmeyip, takımlarını tribünlere çağırıp kutladılar. Hiçbir takım şampiyon olduğunda bile bu coşkuyu yaşamamıştır. Maçtan önce eski futbolcularına ve başkanlarına vefasını gösteren seyirci, maç sonunda kulübün emektarı, malzemeci Süreyya’yı sahanın ortasına çağırıp üçlü çektirmesi görülmeye değerdi. İşte vefa budur! Büyüklük sayısal üstünlük değil, başkanından malzemecisine kadar tek yumruk olduğunu haykırmaktır! Beşiktaş seyircisi de büyüklüğünü bu maç öncesi ve sonrasında gösterdi.
Beşiktaşlı olmanın büyük gururunu yaşıyorum!