13 Şubat sabahı oğlum Güven, Mustafa Demirci ağabey ve Enver Semen’le birlikte İstanbul’dan yola çıktık. İlk durak Madrid idi. Ancak Madrid’de kalmadık ve kiraladığımız şöförlü araçla havaalanından Porto’ya hareket ettik. Bize Madrid-Porto arasının 4-4,5 saat olduğu söylenmişti. Ancak yola çıktıktan sonra aradaki mesafenin 7,5 saat olduğunu öğrendik. Bu uzun yolculukta sıkılan ve sinirlenen Enver, şöförümüz Alfonso’ya sardı ve adamı deli etti. Alfonso halen,”Tanrım ben gerçekten bunlarla seyahat ettim mi yoksa bu bir kabus muydu?” diye sayıklıyormuş.
Yolculuğumuzun dördüncü saatinde şöförümüz, şu anda İspanya’dan çıkıp, Portekiz’e giriyoruz, dedi. Sınır dediği yerde ne bir kontrol noktası ne de tel örgüler vardı. Sadece küçük bir polis kulübesi gördük. Zaten bu sınır da, bir kasabanın içinde yer alıyordu. Kasabanın ana caddesin üzerinden, hiç kimsenin müdahalesi olmadan, Portekiz’e geçtik. Medeniyetin farkı buydu herhalde. Bizim sınırımızda insanlarımız “yanlışlıkla” öldürülürken, elalemin sınırından elini kolunu sallayarak geçebiliyorsun. Sınırlar bir engel değil, kaynaşma noktası olmuş. Avrupa’nın pek çok ülkesinde de durum farklı değilmiş.
Porto’da bir gece kaldık ve ertesi gün Braga’ya hareket ettik. Neyse ki Porto-Braga arası sadece yarım saatmiş. Önce şehrin meydanındaki Beşiktaş taraftarlarına katılarak biraz havaya girelim dedik. Aralarına katıldık, tezahürat yaptık., marşlar söyledik. Kalabalığın çoğunluğu Avrupa’da yaşayan Türklerdi. Braga taraftarlarının, şehrin ana meydanını işgal ettiğimizi öğrenip, geleceklerinden ve olay çıkartacaklarınden çekindim ama Braga taraftarları ortalıkta yoktu. Bu arada iki medeniyet arasındaki farkı da karşılaştırma imkanı buldum; Bizim taraftarların tezahürat ve marşlarına gülümseyerek bakan, alkışlayan hatta aramıza katılıp, “Beşiktaş” diye bağırıp bize eşlik etmeye çalışan Braga halkına bizimkilerin yaptığı tezahürat, “Braga ananı s.kmeye geldik” ile başlıyordu.
Maç için stadyuma gittiğimizde de Braga taraftarları bizimle hiç muhatap olmadılar. Herkes kendi halinde stadyuma girip, yerine oturdu. Ama bu sakin insanlar maç esanasında da takımlarını sonuna kadar desteklediler. Maçın bitimiyle birlikte zafer sarhoşu olup Braga sokaklarına dağıldık. Gittiğimiz meyhane ve lokantalarda çok hürmet görüp, önemli misafir statüsünde ağırlandık.
Ertesi gün (15 Şubat) tekrar yollara düşüp Madrid’e geldik. Bir gece de Madrid’in tadını çıkartıp ertesi gün tekrar yola ravan olduk ve İstanbul’a geldik.