Süper Lig 9. Hafta Beşiktaş 4 : 0 Diyarbakırspor 16.10.2004
Çarşamba günleri bu sütun benim için bir serbest kürsü niteliği taşıyor. İstediğim her şeyi yazıp istediğim her şeyi tartışabiliyorum. Sağ olsun gazetemizin yöneticileri de biz yazarları tamamen özgür bırakıyor. Spor servisimizin en kıdemli yöneticisi FB’li olmasına rağmen, ben BJK maçı yorumu yaparken FB’ye sataşmama bile göz yumuyor. Yazarlarına bu kadar özgürlük tanıyan başka gazete olduğuna inanmıyorum. Emeği geçen herkese teşekkür ederim.
Sizlere, maç yorumu nasıl yazılıyor biraz anlatayım: Maç yorumları genellikle maç esnasında, maç bitmeden yazdırılır. Çünkü gazetenin baskıya yetişmesi esnasında zamana karşı bir yarış vardır. Yazının son baskıya yetişmesi gerekmektedir. Herkes keyifle maçı izlerken spor yazarı bir yandan maçı izler, bir yandan da yazacaklarını kafasında toparlamaya çalışır. Herkes sağındaki solundaki ile maç hakkında sohbet edip taraftar tezahüratlarına katılırken o elindeki küçük not defterine notlarını yazar. Gol olduğunda herkes sevinçle bağırıp birbirine sarılırken o derhal saatine bakarak golün dakikasını not etmeye çalışır. Aynı şey her önemli pozisyon için geçerlidir. Haksız bir düdüğü ağız dolusu protesto etmeye bile vakti yoktur, zira bu pozisyonu da yazısında anlatmalıdır. Birçok spor yazarı devre arasında tuvalete bile gidemeden, telefon ile ilk yarı yorumunu gazetedeki arkadaşlarına yazdırırlar. Stadın o gürültüsü arasında cep telefonu ile yazı yazdırmak da bir maharettir. Aynı cümleyi bağıra çığıra birkaç kez tekrarlamak gerekir. Devre başladığında ihtiyaç için tuvalete bile gidememiştir. İkinci yarı spor yazarı için daha da zordur. Yazısını yetmişinci dakikaya kadar bitirip telefonla yazdırması gerekir. Yazıyı dikte ettirmesi bittiğinde maç daha bitmemiştir. Yazısını dikte ettirdiği arkadaşına baskıya girmek için acele etmemesini, maçın sonucunda bir değişiklik olursa tekrar arayıp yazısını değiştireceğini söyler. Aslında bu bir ricadır. Yazısında maçın sonucunu doğru yansıtamamış olmak her spor yazarının kâbusudur.
Niye mi bunları anlatıyorum? Yaptığım işin zorluğunu anlatmak, biraz daha fazla önemsenmek, siz okuyuculardan biraz övgü almak için. Maç esnasında yorum yapmak bana inanın çok zor geliyor. Ben her şeyden önce bir taraftarım, tarafsız olmam mümkün değil. Maç esnasında öyle yoğun duygular yaşıyorum ki bu duygulardan o an arınıp maçı yorumlamam deveye hendek atlatmak kadar zor. Geçtiğimiz Cumartesi günü Beşiktaş-Diyarbakırspor maçını yazdırıyorum, dakika henüz 70 ve Beşiktaş 2-0 önde, tam o sırada İbrahim Akın golünü atıyor ve ben GOOOOOOL diye öyle bir bağırıyorum ki telefondaki arkadaşın nerdeyse kulağı sağır oluyor. Bu arada yazımı değiştirmeye çalışıyorum ve bir yandan da, “Daha sıkı vur şu topa!” diye sahadaki futbolcuya bağırıyorum. Telefondaki arkadaş ona söylediğimi zannedip yazmaya çalışıyor. “Son cümleyi alamadım abi?” diyor. Yazıyı tam toparladım derken İbrahim Akın bir gol daha atıyor ve ben yine GOOOOOOOL diye havalara sıçrıyorum. Cep telefonum bir anda elimden bir yerlere fırlıyor. Bir arkadaş telefonu bulup getiriyor ve ben yazımı yazdırmaya devam ediyorum. Allah’tan maç 4-0 bitiyor da maçın sonunda yazımı değiştirmek zorunda kalmıyorum.
Bu şartlarda yazdığımız maç yorumlarına bakıp bu adamın da çapı bu kadarmış demeyin lütfen. Ben maçın atmosferinden, galipsek iki günde, mağlupsak ancak dört günde çıkabiliyorum. Bu hâlimi göz önüne alıp, “Peki ne halt etmeye maç yorumu yapıyorsun be adam?” diye sorabilirsiniz. Ben yazmayayım da Beşiktaş’ımızın maçlarını bir Fenerli spor yazarı mı yazsın? Tercih sizin; ya bana katlanırsınız, ya da maç yorumunu bir Fenerlinin kaleminden okursunuz.