Geçtiğimiz hafta bir iş seyahati için Almanya’daydım. Alman dostlarımla futbol sohbeti yaparken laf döndü dolaştı Almanya-Türkiye arasında oynanacak olan dostluk maçına geldi. Alman Milli takımı hazırlık maçı yapacak takım bulmakta zorlanıyormuş. Türkiye’nin bu hazırlık maçını kabul etmesi Almaları çok mutlu etmiş. Alman dostlarımız maçı kolay kazanacaklarından son derece emindiler. Doğrusunu söylemek gerekirse, ben de kaybedeceğimizden emin olduğumdan bu konuda fazla konuşmadım.
Fatih Hoca’yı üç konuda tebrik etmek istiyorum;
1) Aday kadroya çağırdığı ve çoğumuzun burun kıvırarak baktığı oyunculardan tam bir “takım” yaratmış. Her futbolcu takım için oynuyor. Tribünlere oynayan futbolcu kalmamış.
2) Futbolcular ne kadar çok birlikte oynarlarsa birbirlerine alışmaları ve takım oyunu oynamaları o oranda artar. Fatih Hoca hazırlık maçlarının faydasına inanıyor. Üstelik de bu hazırlık maçlarını Almanya gibi güçlü takımlarla yapıyor. Bu konuda da tebriği hak ediyor. Çünkü kendinden zayıf takımlarla yapacağı maçların önce kendisini sonra da kamuoyunu yanıltacağını biliyor.
3) Son tebriğim ise Nuri Şahin adlı genci Milli Takım’a kazandırmış olması. Alman Milli takımının da peşinde olduğu bu genci oyuna sokarak geriye dönüşü olmayacak bir şekilde Milli Takıma dahil etti. Çünkü Nuri henüz 17 yaşında ve Almanya’da yaşıyor. Almanlar ileride ona öyle imkanlar sunarlardı ki Nuri’nin “hayır” deme şansı olmayabilirdi. Ama artık Nuri’nin yasal olarak Türk Milli takımı dışında başka bir Milli takımda oynama şansı kalmadı.
FENER’Lİ DOSTLAR ALINMIŞ
Geçen hafta Anelka’nın “smaçı” hakkında yazdığım yazı bazı Fener’li dostlarımı kızdırmış. “Başka takım oyuncuları da benzer şeyler yapmıyor mu” diye kendilerini (ya da Anelka’yı) haklı çıkartmaya çalışmışlar. Fair play’den yana olan herkes önce kendi kapısının önünü süpürmeli. Başka takımların yanlış davranışlarını örnek gösterip kendi yanlışlarımızı aklamaya çalışırsak yerimizde sayıp dururuz. Bizler kendi kendimizi eleştirebilme olgunluğuna eriştiğimizde Anelka gibi “açık göz” futbolcular da bu tür çirkin oyunlara başvurmaktan kaçınacaklardır. Bir futbolcu için en caydırıcı önlem, yaptığı çirkinliğe önce kendi camiasının tepki göstereceğini bilmesidir.
Fenerbahçe’nin Türkiye’de bu kadar tepki görmesi ve ligdeki tüm takımların ve taraftarlarının antipatisini kazanmış olması , Fenerli dostlar tarafından “ Fenerbahçe kıskançlığı” ya da “Fenerbahçe’nin gücünden korkuluyor” şeklinde değerlendirilmesi de son derece yanlış. Bu bakış açısının, gerçekler karşısında başını kuma gömmekten bir farkı yoktur. Bence Fener’li dostlar rakip takım taraftarlarının bu tavır değişikliğinin sebebini araştırması gerekir.
Diğer takımların taraftarlarının tavrı Fenerbahçe camiasına ve taraftarına karşı değildir. Son günlerde oluşturulan tavır Fenerbahçe yönetimine karşıdır. FB yönetiminin elde ettiği gücü haksız kazanımlar elde etmek için kullanmasınadır. “Başarının sadece sahada kazanılmadığını anladım” diyen FB Başkanınadır. Kendi emeklerinin çalınmasınadır. Fenerli dostlar emin olmalıdır ki kimsenin onlara karşı bir tavrı ya da husumeti yoktur. Şimdi bir de bu pencereden kendi başkan ve yöneticilerine bir baksınlar bakalım.
Turgut Özal ile başlayan “Köşe dönmeci” ve “Kazanmak için her yolun mübah” kabul edildiği anlayışların Türk futboluna ne kadar çok nüfuz ettiğini üzülerek izlemekteyim.
Bu sayede efsanevi Başkanım Süleyman Seba’nın, “Şerefli İkincilikler” sözünün anlamını daha iyi kavramaya başladım. Sizlere de tavsiyem, bu sözün ne anlama geldiğini düşünmeye başlamanızdır.